Gazetemiz Köşe Yazarlarından Çağlar Atmaca'nın, 'Fransız Devriminden, Türkiye Yüzyılına “Türkiye’de Etnik Ayrımcılık!”' başlıklı köşe yazısı.

Milliyetçilik tarih boyunca duygu olarak hissedilen bir kavram olsa da ideoloji olarak 1789 Fransız Devrimiyle kabul gören bir kavramdır. Avrupa’da 1870’de İtalya, 1871’de Almanya ulusal birliklerini sağlayarak ulus devletler çoğalmaya başlamıştır. Bu akım çok ulustan oluşan Osmanlı Devleti’ni olumsuz etkilemiş, Osmanlı Devleti milliyetçiliğin getirdiği bölünmeleri engellemek için birçok denemeler yapmıştır.

Bu denemelerden ilki Osmanlıcılık Düşüncesidir, esasen bugün anayasamızda yer alan ve kaldırılması gündemde olan 66. Maddede “Türkiye Cumhuriyeti Devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk’tür” ibaresi, dönemin Osmanlıcılık düşüncesiyle örtüşen bir durumdur. Osmanlı Devleti etnik kökenler nedeniyle bölünmeyi, sınırları içerisinde bulunan bütün yurttaşlarını Osmanlı görerek aşmaya çalıştı. Ancak bu mümkün olmadı çünkü hem Balkanlarda milliyetçi fikirler moda haline gelmiş hem de Osmanlının tebaaları arasında yalnızca etnik farklılık değil dinsel farklılıklarda bulunmaktaydı. Dünyada ilk ulus devletin İngiltere olduğu kabul edilir. İngiltere 1500’lü yıllarda yerli ve milli olarak Anglikanizm Kilisesini kurdu ve bütün topraklarında dinsel birlik sağladı. Dinsel birliğin sağlanmasıyla ulus devletin ortaya çıkmasının önünde hiçbir engel kalmadı. Ancak Osmanlı’da din ve mezhep farklılıkları aşırı fazla olduğundan bir türlü Osmanlıcılık çatısı altında birleşme mümkün olmadı. Baklanlarda Yunan, Sırp, Bulgar, Romen taifesi sık sık isyanlar çıkartarak Balkanlarda Osmanlı varlığına son verdi.

Osmanlı Devleti, Osmanlıcılık projesinde başarılı olamayınca ve Gayrimüslim tebaayı bu fikirde birleştiremeyince hatta gayrimüslim milletler bir bir bağımsızlığını ilan edince elde kalan tebaayı tek çatı altında tutabilmek için bu sefer İslamcılık politikası benimsendi. Osmanlıcılık fikrinde başarılı olunamamasının ana sebebi inanç farklılıklarıydı ve gayrimüslim tebaanın kaybıyla bu sefer dini bir birliktelik arandı. 2. Abdülhamid döneminde denenen bu politika hem özgürlükleri kısıtlayan bir hal alması hem de Osmanlı sınırları içerisinde yer alan farklı din, mezhep ve etnik kökenleri bir araya getirememesi sebebiyle başarısız oldu. Ülkeyi yöneten İttihat ve Terakki içerisinde İslami Fikirleriyle öne çıkan özellikle Enver Paşa’nın halkı sınırlayıcı uygulamaları da toplumdan olumlu destek görmedi. Bu düşünce aynı zamanda Arap Şeyhlerin, emperyalist İngiltere’nin oyuncağı olmasının önüne geçemedi ve Arap Coğrafyalarındaki ayrılıkçı isyanları engelleyemedi ve yine başarısız olundu.

Türkçülük ise İstiklal Harbini veren, Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran düşünce akımının öncüsüdür. Esasen Türkçülük akımı Tanzimat’tan sonra ortaya çıkan ve modernleşme sürecinde yeşeren bir fikir akımıydı. Osmanlı Aydınları uzun süre Türkçülük akımına mesafeli dursalar da Osmanlıcılık ve İslamcılık politikalarının olumlu sonuç vermemesi üzerine Türkçülük karşısında duramamışlardır. Bütün denemelerden sonra Türkler arasında milli bilinci uyandırmak tek hedef haline gelmiştir. Ziya Gökalp, Yusuf Akçura gibi Türkçü Fikir İnsanları, yeni kurulacak olan Türkiye Cumhuriyeti devletine fikir babalığı yapmışlardır.

Kurtuluş Savaşı sonrası kurulan devletin temel taşı Türkçülük olmuştur. Ancak içtimada milliyetçilik iki farklı biçimde ele alınır. Bunlardan ilki Etno-Kültürel Milliyetçiliktir. Bugün ırkçı diyeceğimiz seviyede bir milliyetçilik tarzıdır ve en önemli örneği Hitler Almanya’sının düşünce yapısıdır. Bu fikir kendi ırkından başka hiçbir ırkı tanımamaktadır. Türkiye Cumhuriyeti hiçbir zaman bu kadar acımasız ve insanlıktan kopuk bir devlet yapısı haline gelmemiştir. Aksine tarih boyunca Türkler; hoşgörülü, adaletli ve eşitlikten yana tavır almışlardır. Cumhuriyette elbette böyle yapmış ve Türk’ü, Kürdü, Çerkez’i, Laz’ı ayırmayan “Sivil – Siyasi Milliyetçilik” düşüncesi üzerinde kurulmuştur.

Bugün Anayasa’nın 66. Maddesine kim karşı çıkıyorsa o faşisttir, ırkçıdır ve Adolf Hitler’den hiçbir farkı yoktur. Hangi Türk, vatandaşlık bağıyla devletine bağlı olanı Türk olarak görmüyorsa o insanlıktan çıkmış, Nazici bir Türk’tür. Hangi Kürt, vatandaşlık ile bağlı olduğu Türklüğe karşı duruyor, ayrı bir Kürt kimliği ortaya çıkartmaya çalışıyorsa oda Irkçı, kafatasçı, Hitler zihniyetinde bir insandır.

Bizim anayasamız insanları azınlıklar, çoğunluklar olarak ayıran bir anayasa değildir. Bizim anayasamız insanları anadiliyle, kafatası ölçüsüyle birbirinden ayıran kökeni Türk olanı, diğerlerinden üstün gören bir anayasa değildir. Bizim anayasamız insanların inançlarıyla, özgürlükleriyle, etnik kökenleriyle, ana dilleriyle, mezhepleriyle, tarihiyle ayırt eden, ayrıştıran, bölen, parçalayan bir anayasa değil, çimento gibi birleştiren bir anayasadır. Kim bu anayasayı değiştirmeye çalışıyorsa hem de 66. Madde üzerinden bunu yapmaya kalkışıyorsa bölücüdür, ayrılıkçıdır, ırkçıdır, kafatasçıdır ve inançlara saygısızdır.

Türkiyeli diye bir kavram oluşturmak ülkemizi mozaiğe çevirmektir ki bu sonucunda kaçınılmaz bir bölünmenin temelini oluşturur. Kimse süslü edebi kelimelerle anayasamızı ırkçı, ayrılıkçıları insan hakları savunucusu göstermeye çalışmasın. Anayasamız bütün yurttaşlarını bir gören İnsan Haklarına uygun bir şekilde eşit sayan, etnik köken, din, dil, ırk ayrımı yapmayan modern bir anayasadır. Bugün İngiliz, Alman, Fransız, Yunan, Arap, İspanyol, İtalyan kelimeleri ne kadar doğalsa Türk kelimesi de o kadar doğaldır. Bu ülkelere yerleşen yabancı uyruklu vatandaşlar İtalyan Vatandaşı, Alman Vatandaşı, İngiliz Vatandaşı oluyorlarsa Türkiye Cumhuriyeti Devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk Vatandaşı olması pek ala doğaldır. Bugün her biri birbirinden farklı etnik kökenlerden gelen, 50 eyaletten oluşan bir federe devlet olan ABD bile Amerikan kelimesini kullanıyor, tek bir dili resmi dil kabul ediyorsa Türkiye’nin bunu yapmasında hiçbir beis görülmemelidir.

Tarih etki ve tepki üzerine örülmüş bir duvardır. Nasıl ki Osmanlı’da ki milliyetçi bölünmeler Türkçülüğü güçlendirmiş ise bugünde ayrılıkçı söylemler, bölücü yaklaşımlar Türkçülüğü kalkındıracaktır. Siyaseten yapılan hatalar nedeniyle oyları bi hayli düşen İYİ Partinin son anketlerde çift haneli oranlara yükselmesinin de Ağustos sıcağında yapılan Bursa Mitinginin hınca hınç dolup büyük bir coşkuyla yapılması da İYİ Parti, Zafer Partisi, Bağımsız Türkiye Partisi, Anahtar Parti, Milli Yol Partisinin ittifak kurması beklentisinin artması da bu ayrılıkçı etkilere karşı oluşan tepkinin yansımasıdır.

Türkiye’nin ne bölünecek vatan toprağı ne de ayrışacak milleti vardır…Kimse ateşle oynamasın!