Bir yarış başladığında o yarışın favorisi olur, onun adını herkes zikreder. İsmi bile yarışı kazanmaya yeter diye düşünürler.
Ama bu iş öyle değildir.
Bu yüzdendir çocuklukta beyinlerimize işlesin diye kısa hikayelerin aktarılması.
Bunların en başında gelir “Tavşan ile kaplumbağa” hikayesi…
Hikâye de tavşan kibirli, kendini beğenmiş haliyle kaplumbağa ile yarışı kabul eder ve üstüne ekler “Sen galiba rezil olmak istiyorsun. Beni geçebileceğini nasıl düşündün? Ben bu ormanın hatta bu diyarların en hızlı hayvanıyım. Henüz beni geçebilen birini göremedim”
Hikâyenin sonucu nedir derseniz, kaplumbağa yarışta bir kere bile gevşemeyerek, kaypaklık etmeyerek, kuralları çiğnemeyerek, istikrarla yol alır ve yarışı kazanır.
…
Şimdi de hepimizin gözü önünde cereyan eden bir seçim yarışı var.
Bu yarış için de favoriler var.
Adını duyunca kesin kazanır denilenler var.
Tabi ki elinde yönetim gücü var diye birinciliği kesinleştirilenler var.
Hızlı koşar, çok zıplar diye yarışın birincisini şimdiden ilan edenlerde var.
AMA KAPLUMBAĞAYI UNUTUYORLAR
…
Hikâyenin sonunda kaplumbağa tavşanın yanına gidip söylediği cümlede her şeyi özetler yapıdadır;
Ne der Kaplumbağa tavşana;
“Hepimizin üstün özellikleri olabilir ama alçakgönüllü olmak önemli bir erdemdir. Üstelik kararlı olmak ve başladığın işi bitirmek de çok değerlidir. Sen çok yetenekli olabilirsin ama o yeteneğini doğru kullanmazsan ve sürekli böbürlenirsen kimse seni sevmez ve yalnız kalırsın.
…
La Fonten’in masalları arasında en iyi biçimde istikrarlı ve düzenli yol almayı anlatan, insanın özellikleri nedeniyle değil, vazgeçmeden gayret göstermesiyle başarılı olabileceğini bize öğreten masalıdır bu.
Bugün kendilerini “kesin kazanacak” konumunda gören ve herkes takdir ediyor diyen, isminin popülerliğine veya partisinin büyüklüğüne aldanan kibirli tavşanlar geride kaldı.
Kaplumbağa bitiş çizgisine vardı.
UYANSALAR DA KAPLUMBAĞAYA YETİŞEMEYECEKLER…