Gazetemiz Köşe Yazarı Yener Kazan'ın 'Nesli tükenen benekli panda kızları' başlıklı köşe yazısı.
Eskiden her erkeğin arzuladığı nefesi mis gibi kokan bir kız tipi vardı. Bu duygu, düşünceye duyarlı olan bin bir türlü yokluğa çaresizliğe, imkânsızlığa rağmen nane, fesleğen, kakule otu çiğneyerek, tuzla gargara yaparak nefesim gül kokusu gibi koksun diye çırpınan al yanaklı, kiraz dudaklı, ağzı öpülecek kızlar vardı. Bu tarz sigara içmeyen genç kızlar sağlıklı toplum ve özellikle sağlam genlere sahip bebeklerin yetişmesi için tıpkı Kelaynak kuşları ya da Benekli Pandalar gibi devlet tarafından teşvik edilip koruma altına alınmalı.
Şimdi ise her tarafta yokluk görmemiş, ağır ve yorucu işte çalışmamış, elleri, cildi bedeni yıpranmamış, her gün bıcı bıcı yıkanarak pırlanta gibi güzelliğe sahip olduğu halde bunalıma girmiş yarının annesi olacağı şuuruna ermemiş, dumanını burnundan kömürlü tren bacasından çıkarır gibi çıkaran,sigara tiryakisi olmuş kızlarımız oldu. Bu kızlarımız iki metre yanından geçerken ağır sigara kokusundan birilerinin rahatsız olduğunu ya bilmiyor, ya da bilmek istemiyor. İleride evliliğinin sıkıntıya sokacak en büyük etken olduğunun farkında değil. Belli ki farkındalık bilimi nedir duymamış.
Ama kısa süre sonra evliliğinin ilk dönemlerinde bile bu tehlikenin etkisinden kurtulamıyor.Diş fırçalama ve ağzını temizlemeyle yoluyla geçmeyen, içten gelen dayanılmaz pis sigara kokusundan cicim ayları geçtikten sonra eşi özellikle ilişki sırasında rahatsız olup istem dışı hareket ve refleksle nefesi daha güzel kokan, kendisine rahatsızlık vermeyen başka insanlar ilgisini çekiyor, onlara sempati duyuyor, ya da ağzı mis gibi kokan güzel bayan arayışı içine giriyor. Bahaneler, gerekçeler, şikâyetler, aldatmalar, arka arkaya olumsuz vakalar.Ondan sonra mı, yandı gülüm keten helva. Batsın bu dünya, kaderi ben mi yarattım, aman felek zalim felek... Şarkıları dinle babam dinleve daha fazla çıkmaza girme. Üstelik sigaranın bedeli insanların ekonomisini zorlar hale geldi.
Meşhur bir sanatçımız: “Beni üzen en yakınlarımı dahi hayatımdan sildim.” Diyor. Toplum öyle bir değişim ve dönüşüm içine girdi ki kimse kimseye katlanamıyor. Kendisine zarar veren en yakınını, eşini, dostunu, kardeşini, evladını, hatta anne ve babasını bile sırtında taşımak istemiyor. Çünkü insanlar egoist leşti, bireyselleşti, herkes zengin olma, pahalı otomobillere binme, pahalı semtlerde oturma, pahalı giysiler giyme hastalığına yakalandı. Artık bu uğurda her yol meşru hale geldi. Okuma, araştırma, aklını geliştirme, zihin çapını artırma vb. kavramlar değerini yitirmiş durumda.
Geldiğimiz noktada para, madde uğruna her davranış ve fiil normalmiş gibi yansıtılmaya başladı. Sosyal medya sitelerinden ağır cinsel içerikli paylaşımlar normal hale geldi. “Eşim kızmıyor, izin veriyor, ne yapayım kiramı ödeyemedim" vb. gerekçelerle kimse kanun, yasa, yerleşik kural, kaide, teamül, genel kabul görmüş örf, adet, gelenek, görenek tanımıyor, hepsi yerle bir. Ülkelerin sevk, idare, yönetim ve organizasyonlarında bulunan yöneticiler kısa sürede ölümcül virüs salgını gibi kitleleri etkileyen, hatta aile birliğini, evlilikleri yıkan dejenerasyon olayları karşısında ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar.
Topluma iyi örnek olması gereken kişilikleri; yıldız, süper star, mega star, sanat güneşi, sanat abidesi vb. adlar altında lanse ederek, onların balo ve cemiyet haberleri ile onuncu evliliğini bile “uzatmalı aşkıyla birliktelik yaşıyorlar, yeni bir aşka yelken açtı, aşk tazeledi, derin dekolte giydi, frikik verdi, ipli tanga giydi, soyunarak sosyal medyayı salladı…” gibisinden sorumsuz medya tarafından ahlak ve edebe aykırı yayınlar ve paylaşımlar sonucu toplum kayışı kopardı. Çok yakında tiyatrolar kapanabilir, çünkü tiyatrolara gerek kalmadı. Ülke yedi kocalı Hürmüz kumpanyasına döndü. Her gün gülüp eğleneceğin tiyatroluk yüzlerce olay.