Öyle bir garabet ki, anlaya bilene aşk olsun….
Öyle bir garabet ki, anlaya bilene aşk olsun….
Adam tek ayak üstünde kırk yalan söylemesine… olanı olmamış gibi , olmayanı olmuş gibi anlatmasına…sonra kalkıp, hayatı boyunca yaptığı tek olumlu analiz, oradan buradan aşırdığı bilgiler ile Fenerbahçe maçlarını yorumlayıp, ömrü .boyunca söylediği tek doğru şey yalakalık ettiği siyasetçinin kullandığı sigara markasını bilmek olmasına rağmen…
Seçim zamanı elli tilkinin kuyruğunu birbirine değdirmeden ortalıkta dolandırıyor. Seçim bitince de ben demedim mi diye meydan meydan hava atıp akıllarınca akil adam olup yorum yapıyorlar ya…
aha da, bu adamların topuna ayar oluyorum…
Durun daha bitmedi… bu adamlar var ya bu adamlar…
İlk mektepten ortaokula geçememiş bilgileri, kendilerine bile yar olmamış akıllarıyla, yanında binlerce insan çalıştırıp ekmek kapısı olan işverenleri, Harvard ı birincilikle bitiren ekonomistleri dalgaya alıp, ekonomiyi yorumluyorlar…
En büyük hukuk bilgileri üç günde bir icralık olan eşyalarını yedieminden kurtarmak olduğu halde… hukuku, adaleti, yargıyı, hakimi, savcıyı yorumluyorlar…
Hayatları boyunca söyledikleri hiçbir şey iki kişi tarafından begenilmediği halde, yüzlerce binlerce, milyonlarca oy almış partileri, siyaseti, siyasetcileri yorumluyorlar…
Evdeki hanımlarının yanında bile itibarları yokken, bir gözleri telefonlarına gelen gayrimeşru mesajlarda, diğer gözleri sokaktaki kadınlar da olduğu halde, mümini, müslümanı, haşa huzurdan islamiyeti, yorumluyorlar…
Ellerine nerden geçirdikleri belli olmayan üç kuruşluk servetleri ile utanmadan, sıkılmadan, arlanmadan, darlanmadan, caka satıp, hava basıp, yıllarca calışıp didinip kazanılan zenginligi yorumluyorlar…
En büyük meziyetleri salyalı ağızlar ile ona buna küfür etmekten başka bir şey olmadığı halde, din adamını, öğretmeni, yazarı, çizeri, sanatı, sanatçıyı yorumluyorlar…
Ve benim için en önemlisi, hayatları boyunca bembeyaz bir A 4 kağıdına iki satır yazı yazmadıkları, bir konu hakkında bırakın yorumu asker arkadaşlarına bile iki güzel söz yaızp mektup atmadıkları, iki kelimeyi bile yan yana getirip olumlu bir cümle kurmadıkları halde, 1500 makale, 189 röportaj, binlerce haber yapmış beni ve beni tenzih ederek tüm gerçek gazetecileri yorumluyorlar ya..
işte kan beynime o zaman sıçrıyor...
Ağa,
Ben bu kalemi kavak ağacının dalını koparıp bıçakla yontarak, Kızılırmak ın petrol kokan, mikrop saçan suyundan doldurup ıslatarak, hele hele senin gönlün hoş olsun diye şaklabanlık edip, soytarılık yaparak elime almadım…
Sen ipe sapa gelmez, saçma sapan düşüncelerini, çöplüğe boşaltılan çöp poşeti gibi ortalığa boşaltıp, gidip evinde sırtüstü zıbarıp yatıyorsun ya,
buna acayip uyuz oluyorum…
ve her seferinde bir daha yazmayacağıma yemin ettiğim halde dayanamayıp, adımın kirli ağızlarda sakız olacağını , canımın sıkılıp gönlümün yorulacağını, ashabımın yıpranıp ağzımın bozulacağını bildiğim halde,
sırf senin gibi ne idüğü belirsiz insancıklar,
ortalıkta, bilmiş bilmiş dolanmasın, adammış gibi yapıp itibar kazanmasın diye,
bir kez daha yemini mi bozup
kalemi önüme, kağıdı elime alıyorum,
yine yeniden başlayıp, yeni baştan yazıYORUM…