SÖZDE KUTLAMA!..

Sabahın köründe mesaisini bitiren bekçi Osman,

Zafer caddesinde ki bakkal Bekir ağanın dükkanına girer…

-selamın aleyküm Bekir ağa

-aleykümü selam Osman efendi

- beş altı kalıp peynir verir misin bana?

Yaşı ellinin üzerinde olanlar bilir…

Üzeri mermer tezgah olan yatay vitrin buzdolabının içinde peynir tenekeleri durur, ihtiyaç halinde onun içerisinden bıçak sokularak çıkarılan peynir kalıbı, serilmiş olan gazete sayfasının üzerine konulup paket tezgahının yanında ki terazide tartılmak üzere getirilirdi.

Sabah sabah beş altı peynir kalıbını duyan Bekir Ağa  keyifle buzdolabının kapağını açıp, tek tek çıkardığı peynir kalıplarını serdiği gazete kağıdının üzerine koyar ve aynı keyifle iki yanından tuttuğu  kağıdı terazinin bulunduğu tezgaha getirmek üzere kaldırır,

Ve

Olanlar olur!..

Suyun içinden çıkan kalıplar gazete kağıdını ıslatmış, Bekir ağa kaldırdığında yırtılarak olduğu gibi yere düşüp parçalanmıştır tüm peynirler.

Bekir ağa şaşkın,

Sonra kızgın,

En sonra burnundan da soluyarak ve öfke ile beceriksizliğinin suçunu kendisini seyreden Osman efendiye yıkmaya çalışıp söylenir;

-ulan oğlum, avukat  Ahmet, avukat Ahmet iken bile kalıp kalıp alıyor peyniri. Sen  kimsin ki beş de değil altı kalıp peyniri birden istiyorsun!!?

O misal:

Geçtiğimiz hafta dünya çalışan gazeteciler günüydü ve şehrimizin en büyük mülki amiri, şu ana kadar çalışmaları ve vatandaşla kurduğu olumlu diyalogla birlikte küçük büyük herkesin övgüsüne mazhar  olmuş vali bey,  o günü gazeteler başta, internet üzerinden yayın yapanlarla birlikte tüm radyoları da gezerek ve çalışan ne kadar gazeteci varsa tek tek çalıştıkları yerde ziyaret edip çalışma koşullarına da tanıklık ederek o güzel günlerinde mutluluklarına ortak olmuştur.

Kocaman devletin en yetkili kocaman valisi bunu yaparken, halkın oyları ile milletin makamında oturan, varlığını, makamını, kazancını o oylarla millete borçlu olan belediye başkanı ise kendisini her fırsatta parlatan, belediye başkanının birincil görevlerini vatandaşa lütufmuş gibi sunan gazetecileri ayağına çağırarak aldığı yada devlet kesesinden aldırdığı dandik şeyleri “hediye” diye kameralar önünde resmederek sözde bir kutlama yapmıştır…

Onuru-haysiyeti-iş ahlakını-özgürlüğü-halkın haber alma hakkını neyim bir kenara bıraktım:

Ona mı kızmak gerekir,

Yoksa

Otuz yılı aşkındır gazetecilik yapıp duayenim diye ortalıkta gezinenlerin ilticacı gibi kameralar önünde ellerine tutuşturulan şeyleri sırıtarak kabul etmesine mi kızmak gerekir,

Bilmiyorum!..

Ne diyor bilge kişi;

“Kel başın şimşir tarağı olur”

Bizimki de öyle sanırım!..