Toplardı başına ben gibi bebeleri,

Kah gaipten,

Kah yaşanmışlıktan,

Kah hayalini,

Zaman kalırsa geleceği anlatırdı nur içinde uyuyası.

İsterdi ki;

Vatana millete faydalı insanlar olalım, Allah´ı kitabi tanıyalım, hırsızlık-uğursuzluk-haramilikten uzak durup canımız-malımız-ar´ımız-hayamız gibi koruyup kollayalım yetimin hakkını.

Ve

İlla ki hesap verelim başımızda bulunan büyüğe…

Yoksa bir büyük,

Büyükçe bir “taş” bulup, gelip gidip ona hesap verelim, ki, mahşer günü geldiğinde o büyükçe taş dile gelip, “ya rab: ben aldım bu fani kulun hesabını, öte dünyadan bu dünyaya taşıdığı zerre kötülük ve yetim hakkı yoktur” desin ve şahitlik etsin.

 Hesabı sorulmayan paranın, denetlenmeyen makamın, sayılıp kayda geçirilmeyen mal´ın başına Cebrail aleisselamı oturtsan,

O bile çalar!..

Hatta,

 Babasının malı gibi kullanır, har vurup harman savurur derdi yetimin hakkını,  nur cami´nin her şeyi olan rahmetlik Adanalı hoca.

Birkaç yıl evvel defalarca yazdım,

Resmedip gazeteye bastık arkadaşlarla zamanın il müftüsünü…

Kendisine tahsis edilmiş makam aracını karısı ve çocukları da kullanıyor diye, sesim yankı yapmadı devlet katından ve  suçlu ben oldum.

Yakın zamanın köy hizmetleri il müdürlüğünü yazdım.

Herkesin  altında makam aracı var ve buda yetmez gibi hizmet araçlarını poğaça almaya gönderiyorlar şehir merkezine diye, suçlu yine ben!..

Spor il müdürlüğü evlere şenlik dedim zamanında!..

Araç savurganlığını geçtim, birde havuz var, müdürün eşi-dostu-yakını- iktidar partisi yetkilileri üyeleri ortaklaşa yaptırmış, babalarının suyuna dalar gibi dalıp dalıp koca gövdelerini serinletiyorlar dedim, suçlu yine ben!..

Sosyal yardımlaşma diye bir yer var, eski fak-fuk-fonun devamı…

Sözüm ona,

Garip gurebaya, fakir fukaraya yardım edip, onların olmazını olduracak bir kurum. Herkes her şeyinden faydalanıyor da, bir tek fakir fukara faydalanmıyor dedim, yine suçlu ben!..

İl sağlık müdürlüğü,

Kültür müdürlüğü,

Kamu yararına çalışan dernek, (Kızılay-Yeşilay gibi)

Belediyeler ve daha bir çokları gibi,

Aklınıza hangi kamu kuruluşu yada kamu ortaklığı ile kurulmuş ünite gelirse gelsin,

Hepsi “yağma Hasan´ın böreği” gibi masaya yatırılmış,  “devlet malı deniz, yemeyen domuz” misali “kör tuttuğu yerden bir çentik koparıyor.

Ve

Bunu çoluğu-çocuğu ile kendine hak sayıyor…

Din-iman-allah-kitap-vicdan-haram-helal herkesin önce altındaki makam da, sonra cüzdanın içinde tıpkı eski Yargıtay başkanının dediği gibi.

16 yıldır kah kurumun çıkarı gözetilerek,

Kah zevatın nüfusundan dolayı,

Çoğu zaman partinin kudreti ile kimse ne hesap verdi, nede kendini koca taşın yerine koyup hesap aldı.

Yani,

16 yıldır devlet mi parti oldu, parti mi devlet oldu belli değil memlekette!..

Dolayısı ile,

Kırıkkale’de yılın ilk 3 ayında 895 kişi işe yerleştirildi Kırıkkale’de yılın ilk 3 ayında 895 kişi işe yerleştirildi

Sandı ki makam sahipleri ve sanıyor ki,

“Buralar bizlere parti destekli babamızdan kaldı, öyleyse baba malı gibi kullanmak da bize haktır ve helaldir!”

Nasıl olsa ne hesap soran nede alan var!..

Elbet,

Sürgit devam edebilecek bir durum değildir bu devlet gibi devletlerin var olması bakımından. Bir taraf kazandığını devletine verip devletinin hiçbir şeyinden faydalan(a)mazken diğerlerinin hiç vermeden alması ve her şeyi aile boyu sahiplenmesi katlanılabilir bir durum değildir.

Böylesi olaylar kabile devletlerinde bile olmaz, olanın sonu da tarihin çöp tenekesinden başka yer olmaz.

Bir daha “yani” diyorum ki:

Bu hayasızlık,

Namussuzluk,

Devlet malına çöküntü,

Savurganlık,

Hesapsız-kitapsız karılı bebeli harcamalar sürdürülebilir bir durum değildir.

Behemehal ve ivedi olarak:

“ya devlet başa gelip hesabı alacak ve soracak, ya da “kuzgun” devlet diye bir şey koymayıp aile boyu yiyip bitirecek”

Ve

Yine suçlu  ben olacağım!..