ALİ BABA VE KIRK HARAMİLER!..

Kumbara Armut kafa Orhan´ın,

Yayvan sepet benim boynumda asılıydı.

Tınaz ilk okulu üçüncü sınıf öğrencileri olarak İkişerli guruplar halinde çarşıya dağılmış, kimin kaç para attığına  bakmaksızın kumbaraya, önümüze gelenin yakasına yuvarlak, beyaz üzeri kırmızı hilal şekline gelmiş ay motüfü olan kağıdı, yani  “Kızılay” pulunu iğneliyorduk.  (Çarşı  toprak mahalle-cumhuriyet caddesi, zafer ve Ankara caddesinden ibaretti.)

Kumbaralar dolu gelirse şayet,

Ödül  olarak fabrikalar sinemasında oynamakta olan (şimdiki kültür merkezi) “Ali baba ve Kırk haramiler” filmini bedava seyredebileceğimizi söylediler, biz de duyduk…

Ancak,

Sürenin öğlen saat iki ile sınırlı olduğunu, en geç iki buçukta ise sinemaya gidileceğini duymadık Allah için yaptığımız hırs ve heyecanla ne yazık ki!..

Ödül büyük,

Rakip çok,

Kırıkkale küçük o zamanlar.

Aç bilaç,

Akşama kadar koşturduk durduk armut kafa ile…

Hatta,

fabrikaların çıkış saatini bekleyip istasyonda, ceket mi giymiş üzerine, yoksa gömlek mi umursamaksızın  işçi amcaları bile pulladık ayın sonu olmasına rağmen…

Pul bitti,

Kumbara doldu!..

Lakin,

film de bitmiş, sinema da  dağılmış bu arada!..

Okul dağılmış, öğretmen-öğrenci,

Müdür  bile gitmiş evine…

Kapıda hademe karşıladı bizi “salaklığımızı” ayan beyan yüzümüze söylerken şekilden şekile giren yüz ifadesiyle,

Ve

Ardından “Zonturlu” bir küfürle gönderdi evlerimize “yarın erken gelin, kumbarayı da kaybetmeyin ha!” diye tembihleyerek.

Sabah olmadı tabi bize!..

İlk ışıkla birlikte yanımızda hacı babam, ağlamaktan ve uykusuzluktan şişmiş gözlerle  gittik okula…

Tercüman oldu dilimize,

Anlattı yaşadığımız trajikomik hadiseyi,

 Hatırlattı  ödülümüzü şakayla karışık müdüre,

Müdür ise, nasihatle birlikte yol verdi, koşarak gittik sınıfımıza.

İçim de uhdedir,

30 yıl sonra hüzün, hayıflanma ve tebessümle karışık televizyon da seyrettiğim “Ali baba ve kırk haramileri” fabrikalar sinemasında sınıf arkadaşlarımla seyredememek!..

Esas olan gönüllülük insana-canlı varlığa yardımda!..

Özveri,

Ve

Samimiyet…

Ve

Dürüstlük-merhamet-itikat-iman,

Ve

En önemlisi ahlak!..

Üzülmüş, ağlamıştık Orhan´la sabaha kadar çocuk aklımızla, günlerce alay konusu olmuş,  sınıf  arkadaşlarımızın ballandıra ballandıra anlattığı filmi izleyememenin ezikliğini yaşamıştık yıllar boyu içimizde hep.

 Ne yazık ki, Elli yıl sonra şahit olduk ki, zor günde anamızdan-babamızdan-akraba-kavim gardaşımızdan,

Hatta,

Can sayıp sakındığımız gözümüzden Hilal-i Ahmer´imizin kendi sinema olmuş,  günümüzün  “Ali baba ve Kırk Haramileri” film üstüne film çevirmiş korkusuz-fütursuz ve ahlaksızca orada…

Yazık ki, ne yazık hem düne, hem  bu güne,

Geçmiş emeğimize- gelecek emanetimize!..