14 Mayıs 2023 Pazarında ülke olarak sandık başına gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti’nin 2. Yüzyılının hemen başında gideceğimiz bu seçim ülkemizin en kritik seçimlerinden biri olmaya fazlasıyla gebe görünüyor. Zira olası bir iktidar değişikliğinde, 100 yıllık Cumhuriyet’in en uzun iktidarı son bulmuş olacak ve 21 yıldır iktidardan uzak olan kadrolar ülkemizi yönetecek.
Seçime giderken evvela ülkedeki doğru ve yanlışlara göz atılması gerekiyor. Çünkü yapılan doğru çok, yanlış azsa mevcut iktidar görevine devam eder. Yok, eğer yanlış doğrudan çok ise o seçim iktidar değişikliğine fazlasıyla gebedir. Şahsi gözlemim bugün Türkiye’de yanlışın veya sorunun çok daha fazla olduğu yönündedir.
Kısaca sıralayacak olursak; ekonomi, adalet, işsizlik, güvensizlik, göçmen ve sığınmacı sorunu, eğitim, deprem felaketi, sadece siyasette kalmayan sporu da etkisi altına alan kutuplaşma, teknoloji kullanımında ki gerilik, yazılım çağına ayak uyduramamak gibi onlarca sorun sayabilirim. Ancak benim nazarımda en önemlileri ekonomi, adalet, eğitim, kutuplaşma, göçmen sorunu ve deprem felaketinin oluşturduğu ortam.
Deprem… Deprem sonrası devlet gerekeni yaptı, fazla yaptı, eksik yaptı tartışmalarına girmeyeceğim. Ancak bir deprem ülkesi olarak depreme hiçbir şekilde hazır olmadığımızı gözlemlemiş olduk. Olmasını en son isteyeceğimiz İstanbul depremi için uzmanlar sık sık uyarılarını dile getirirken, deprem felaketi de henüz yaşanmışken insanların oy atarken bu durumu göz önünde tutacağını, en azından bu kritere göre oyunu belirleyecek insanların olacağını düşünüyorum. Bu doğrultuda adayların deprem ile ilgili ciddi projeler sunması gerektiği kanaatindeyim. Seçimin sonucunu etkileyecek kriterlerden bir tanesini deprem olarak buraya not düşüyorum.
Ekonomi… Neresinden başlanır neresinde bitirilir bir konu bilmiyorum açıkçası. 100 Yıllık Cumhuriyet tarihinin ekonomi noktasında en iyi dönemlerini Ak Partiyle yaşadığımız gerçeği ortada ve bu başarının Ak Partiyi tam 21 yıl iktidarda tuttuğu aşikar. Ancak 2011 sonrası bu durum terse dönmüş, 2013 sonrası büyüme durmuş, 2015 sonrası küçülme büyümüş, 2018 sonrası ise adeta çakılmış bir ekonomiye sahip olduğumuzu da kimse inkâr edemez. TL’nin değer kaybı, her gün artan enflasyon, pazarın, kasabın, marketin el yakan fiyatları bu seçimin kaderini doğrudan etkileyecektir. Zira küçük bir araştırmayla dahi görüleceği üzere, bu zamana kadar ki seçimlerin neredeyse tamamında ekonomik veriler seçimin kaderini belirlemiştir…
Kutuplaşma… Bu ülke 100 yıllık tarihine neler sığdırmadı ki? Ancak en çok etkilendiğimiz konu açık ara 1980 darbesiyle son bulan sağ – sol olaylarıdır. Aynı evde yaşayan iki kardeşin sağcı solcu diyerek birbirini dövdüğü dönemleri yaşadık. Yaş itibarıyla hafızlarımızda olmasa da psikolojik yansımaları olarak halen sağ – sol olaylarının baskısını üzerimizde hissediyoruz. Bugün geldiğimiz noktada siyaset öylesine kutuplaştı ki kime haksızsın deseniz “Vatan Haini” ithamıyla anında karşılaşıyorsunuz. Bu tutum artık gerçekten çekilmez hale geldi ancak bütün yurduda bir şekilde sardı. Dizi izleme alışkanlığım yok, televizyonda tercihen tartışma programlarını ve spor programlarını izliyorum. Hangi kanalı açarsam açayım tartışma programları aşırı gergin ortamda geçiyor ve hiçbir görüşün bir diğer görüşe saygısı yok. Biraz sakinleşmek maksadıyla, spor programı açıyorum açmaz olayım herkes birbirine ithamlarda bulunuyor. Bu tutum sadece televizyonlarda değil mecliste, sokakta, kahvede hatta evlerde bile böyle. Bu gergin ortam, bu sert tutumlar, bu kutuplaşma ülkemizi maalesef bir adım ileriye taşımaz diyorum ve seçimde liderleri dillerine çok dikkat etmesi konusunda naçizane uyarıyorum. Çünkü başta gençler olmak üzere bütün aklıselimler bu durumdan RA-HAT-SIZ!
Sığınmacı sorunu… Bakın burada yazacaklarım hiçbir insan hakkını ihlal etmiyor. Irkçılık olarak yorumlanmasına saygı duyuyorum ancak bu göçmen, sığınmacı sorunu ülkemizin en büyük sorunudur. Artık bu durum sığınmayı geçti, yerleşmeye döndü. Demografik yapımız tehdit altında, kontrolsüz göç güvenliğimizi tehdit ediyor. Göndermeliyiz! Bugün göndermezsek, ileride gönderemeyiz! Göndermek insan haklarını ihlal etmek değildir, burada durmaları bizim yani Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının insan haklarını ihlaldir. En basit örnekle üretimimiz artmamış, kaçak, göçmen ve sığınmacı nedeniyle tüketimimiz artmış cari açık tetiklenmiştir. Cari açık kişi başına düşen milli geliri düşürmekte, üretim karşısında tüketimin çok olması pahalılığa sebep olmaktadır. Buda benim yani vatandaşlarımızın insan haklarının ihlal edilmesidir. Şu olayı demogojiden çıkartmalı ve gerçek bir devlet görüşüyle yorumlamalıyız. Daha ileriye gidiyorum Kavimler Göçünden bu yana bütün toplumsal göç olayları ülkelerde milliyetçiliği, ırkçılığı ve hatta faşistliği artırmıştır. Bugün Avrupa’da oyları yükselen partiler faşist partilerdir. Ülkemizde de sığınmayı geçen bu göç olayları ideolojik yapıları kaşımaktadır, en ufak kıvılcım dönüşü mümkün olmayan olayları doğurabilir. Vatandaşın rahatsızlığı ortada, bu seçimde sığınmacı konusu kader belirleyecek konulardandır ve hatta en önemlilerindendir.
GENÇLER!
Bu köşede daha önce “Z Kuşağının Derdi Ne?” başlığıyla bir yazı yazmış ve z olarak adlandırılan bu kuşağın haklılıklarından bahsetmiştim. Geldiğimiz süreçte gençlerin dertlerine derman olundu mu? Kocaman bir Hayır! O halde söz hakkı gençlere geldi. Bakın gençler eğitim sisteminden rahatsız, gençler özellikle atamalardaki mülakat sistemi nedeniyle adalet sisteminden rahatsız, gençler kutuplaşmadan rahatsız, gençler sığınmacılardan rahatsız, gençler ekonomik krizden rahatsız… Ve artık bu rahatsızlık gençleri karamsarlığa sürüklemiş durumda. Türkiye’de 18-23 yaş arası ilk defa oy kullanacak tam 6 milyon genç var bu sayı %10’un üzerinde bir oran. Bu oran seçimin kaderini baştan aşağıya etkileyecektir. Geçen seçim Sayın Erdoğan’ın %52,6 ile seçildiğini yani %50’yi yalnızca %2,6 ile geçtiğini göz önüne alırsak bu oranın seçimi nasıl etkileyeceğin çok daha net görebilirsiniz. Bütün gençler muhalefete mi oy atacak kardeşim? Diyenlerini duyar gibiyim. Elbette hepsi değil ancak büyük çoğunluğun mevcut sistemden rahatsız olduğundan eminim ve %2,6’lık farkı çok rahat etkileyeceklerini düşünüyorum. Kaldı ki, genç diye oranlarını verdiğim sadece 18-23 yaş arası olan, ilk defa oy kullanacak seçmen. 25 yaşındaki gençlerin düşüncesi farklı mı?
Kısacası diye başlasam küfredenleriniz olabilir bu kadar uzun yazıda kısaca ifadesi komikte kaçabilir. Evet, Türkiye’de seçimi iktidar aleyhine etkileyecek sorunların sadece bir kısmını yazdık ve bunun “kısacası” dahi yok. Durum bu kadar vahim…
Yazımdan iktidar seçimi kaybetti düşüncesi çıkmasın. Muhalefet bu hususlarda güven vermezse onlarda olumsuz etkilenirler. Yahut hükümet bu sorunların çözümüne ilişkin bir yol haritası açıklarsa ve bunlar da toplumda karşılık bulursa iktidar lehine sonuçlanır. 14 Mayıs’a bu kadar kısa süre kalmışken kim seçmeni ikna edecek bekleyip göreceğiz…