TÜRKÇÜLÜK GÜNÜ KUTLANDI
3 Mayıs 1944 yılından bu yana kutlanan 3 Mayıs Türkçülük Günü nedeniyle Kırıkkale Türk Ocakları Başkanlığı etkinlik düzenledi. Çok sayıda vatandaşın katıldığı etkinlikte Prof. Dr. Kamil Şahin önemli açıklamalarda bulundu. Türk Ocakları Kırıkkale Şube Başkanı Hasan Yaylı, konuşmacı olarak katılan Prof. Dr. Kamil Şahin'e katılım belgesi takdim etti. Kırıkkale Üniversitesi akademisyenlerinden olan Prof. Dr. Kamil Şahin Türkçülüğün kökleri hakkında konuşma yaptı. Türkçülüğün dünü, bugünü hakkında açıklamalarda bulunan Şahin sözlerine “Değerli Türk Ocaklılar Öncelikle 3 Mayıs Türkçülük günümüz Kutlu olsun.Bugün Türkiye’de Türkçülüğün Kökenleri hakkında konuşacağız.Türkçülük Türk milleti veya milliyetçiliğine dayanmaktadır. Milliyetçilik ise modern anlamda Batı’da ortaya çıkmış bir ideolojidir.Bu açıdan imparatorluklar çağından ulus devletlere geçiş milletleşme süreçlerinin tamamlanması ile mümkün olmuştur. Fakat millet kavramının anlamı her toplumda aynı biçimde değildir.” Diyerek başladı.
MİLLET DÜŞÜNCESİ ÇOK ESKİLERE DAYANIYOR
Türklerden millet düşüncesinin çok eskilere dayandığını belirten Şahin, “Millet, milliyet düşünceleri Türklerde çok eskilere kadar götürülebilir. Fakat modern anlamdaki Türk milliyetçiliğinin gelişimi dört farklı coğrafya çerçevesinde ele alınmaktadır.Bunlar Batı (Türkiye), Kırım, Azerbaycan ve Kuzey (Idil-Kazan) bölgesidir. İfade edilen bölgelerde millet ve milliyet fikirlerinin gelişimi farklılık gösterebilir. Genellikle Batı ile temasları daha yoğun olan topluluklarda milliyet fikirlerinin daha önce ortaya çıkması beklenir. Fakat birtakım siyasi ve konjonktürel etkiler, fikrin gelişimini ve halka yayılmasını belirleyebilir. Bu açıdan önce Kazan sonra Kırım ve Azerbaycan’ın Ruslar tarafından işgal edilmesi ve bu bölgelerde yaşayan insanlar üzerinde asimilasyon politikalarının uygulaması milli kimliğin oluşması ve bu kimliğin savunulması ile ilgili birtakım aydınlarda ve bazı halk kesimlerinde milliyetçi reaksiyonların ortaya çıkmasına yol açmıştır.” Dedi.
TÜRKÇÜLÜĞÜN ORTAYA ÇIKMASINDA 3 ÖNEMLİ ETKEN VAR
Şahin konuşmasının devamında Türkçülüğün Türkiye’de ortaya çıkmasının üç önemli etkinin bulunduğunu ifade ederek “Türkiye’de Türkçülüğün ortaya çıkışında birbiri ile ilişkili üç önemli husus yahut etki bulunmaktadır. Bunlardan Birincisi Osmanlının içinde bulunduğu durumdur. 18. yydan itibaren Osmanlı devleti Batı karşısında zayıfladığını ve üstünlüğünü kaybettiğini yavaş yavaş anlamaya başlamış fakat bu geriliğin telafisi için kayda değer girişimler yapılmamıştır. 19. Yüzyılda Batının üstünlüğü iyice anlaşıldığında birtakım girişimlerin yapılması gerekliliği zaruri olmuştur. İlk yenileşme hareketleri askeri alanda başlarken Batı bilim ve tekniğinin anlaşılması adına Batı’ya öğrenciler gönderilmeye başlanmış, çeşitli alanlarda Batı tarzı kurumsallaşma girişimleri başlamıştır. 1839 yılında Tanzimat fermanının ilan edilmesiyle başlayan süreçte Ülke içindeki Tüm vatandaşlara müslim ya da gayri müslim eşit haklar verilmiştir. Bu durum ülke içindeki dini veya etnik çeşitli grupların kendi lehlerine teşkilatlanması sonucunu doğurmuştur.Batı’ya gönderilen öğrenciler gittikleri okullarda eğitim gördükleri bilim alanı ile ilgili bilgilerin dışında Batı kültür ve düşünce tarzıyla birlikte ideolojik fikirleri de öğrenmişler ve pek çoğu Batı’da ve Türkiye’ye geldiklerinde bu düşüncelerin ve kültürün savunuculuğunu yapmışlardır. Jön Türkler ülkenin içinde bulunduğu kötü durumdan kurtarılması için Osmanlıcılık, Batıcılık, İslamcılık ve Türkçülük gibi farklı düşünce akımları oluşturmuşlardır. Bu dönemde Batı daki hakim Ulus devlet modelinin bir yansıması olarak Osmanlı devleti gibi bir toplumsal tebaya sahip olan bir devlet için ilk ve en işlevsel model Osmanlıcılık düşüncesi olarak belirmiştir. Osmanlıcılık düşüncesi bir Osmanlı Milleti yaratma girişimidir. Çünkü hakim devlet anlayışı artık millet temeline dayanmaktadır. Nasıl ki farklı etnik ve dini kökene mensup insanlardan oluşturulmuş bir Amerikan milleti var ise Osmanlıda da bu temelde bir Osmanlı millet inşaa edilebilir. Namık Kemal, Şinasi, Ali Suavi gibi Tanzimat dönemi aydınlarının çoğunluğunda bu düşüncenin hakim olduğu görülebilir. Fakat Osmanlı devleti içindeki gayri Müslümlerin kendi ulus devletini kurma çabaları ve bazılarının bağımsızlığını ilan etmeleri Osmanlı milleti fikrinin geçerliliğini yitirmesine yol açmıştır. Fakat pek çok aydının uzun süre bu fikri savunduğu ifade edilebilir. Hatta Ziya Gökalp bile gençlik döneminde bir Osmanlı milliyetçisi olarak fikirlerini ifade etmiştir. Batıcılık, iki düzlemde ele alınmalıdır. Bunlardan birincisi, Baha Tevfik, Abdullah Cevdet ve Celal Nuri gibi düşünürlerin savunduğu topyekün Batılılaşma çizgisidir. İkinci düzlem ise batı ilmi ve tekniğinin alınmasını savunanlardan oluşmaktadır. Bu düşünceyi savunanlar Gerek Osmanlıcılık gerek İslamcılık gerekse Türkçülük fikir akımı içinde bulunmaktadırlar. Bu açıdan batıcılığı, kaideci İslamcılık dışında kalan tüm ideolojilerin genel eğilimi olarak ele almak mümkündür.İslamcılık, Özellikle II. Abdülhamid devrinde Müslüman tebaadan oluşacak sağlam bir yapı ile devletin devam ettirilmesi hedefine yönelik İslam birliği düşüncesi, çerçevesinde oluşmuşönemli ölçüde dinî olmaktan daha çok siyasi nitelikli bir hareket olarak nitelendirilmektedir. Fikri temelde İslamcıların da iki ana eksene ayrıldığı ifade edilebilir. Bunlardan birincisi Kaideci İslamcılardır. Kaideci İslamcılara göre devletin bu günkü kötü durumunun sebebi İslam usul ve kaidelerinden uzaklaşılmış olasıdır ve dolayısıyla güçlü dönemdeki kaidelere geri dönülmesi gerekmektedir. Bir diğer grup ise Modernist İslamcılardır. Bunlara göre ise İslam dini bilimsel anlamda gelişmeye engel teşkil etmemektedir. Batının bilim ve tekniğinin alınmasında İslami olarak bir sakınca yoktur ve İslam’ın temel kaideleri korunarak çağdaş medeniyet seviyesine ulaşılabilir. Modernist İslamcıların bir kısmı da İslam dinin özellikle dini bilmeyen molla ve softalardan kurtarılması gerektiğini savunmakta ve islami olarak nitelendirilen birtakım hurafelerden uzaklaşılarak islamın özüne geri dönülmesi gerektiğini savunmaktadırlar. Bu düşünceler Osmanlıcılık ve Türkçülük fikirlerini savunanlarda da bulunmaktadır.Türkçülük, Önce Osmanlıcılık ideolojisinin ve sonrada İslamcılık ideolojisinin devletin içinde bulunduğu kötü durumdan kurtaramayacağının anlaşılması ve bu ideolojilerin işlevsiz kalması Türkçülük fikrini savunan aydınların ön plana çıkmasına yol açmıştır.” Dedi.
TÜRKÇÜLÜĞÜN ORTAYA ÇIKMASINDA BATI ETKİSİ
İkinci etkenin Batı Etkisi olduğunu belirten Şahin “İkincisi Batı etkisidir. Türkiye’de Türkçülüğün ortaya çıkışında Batı’nın etkisi siyasi faaliyetleri ve fikir akımları çerçevesinde ele alınabilir. Öncelikle Fransız ihtilali sonrasında yaygınlaşan milliyetçilik akımı ve ulus devlet düşüncesi Osmanlı tebaasında bulunan azınlıkları da etkilemiş ve kendi ulus devletlerini kurma çabasına itmiştir. Bu süreç zorunlu olarak Türkleşme ve Türk milleti fikirlerinin gelişmesine yol açmıştır.Bir diğer husus ise Batı Avrupa ülkeleri ve Rus Çarlığı arasındaki güç mücadelesidir. Bu mücadele çerçevesinde Rus Çarlığının doğudaki yayılma alanında yaşayan halkların araştırılması ve onların Çarlığa karşı ulusal mücadelesinin geliştirilmesi adına birtakım çalışmalar yapılmış ve bu çalışmalar çerçevesinde Batıdaki üniversitelerde Türkoloji kürsüleri kurulmuştur. Buradaki amaç Rus çarlığı içinde iç karışıklıkları daim kılarak çarlığın batıya ilerlemesinin engellenmesidir.” Diyerek Türkçülüğün ortaya çıkışında batı etkisinin altını çizdi
TÜRKÇÜLÜK DÜŞÜNCESİNDE TÜRLERİN ETKİSİ
Üçüncü etkenin Türklerin etkisi olduğunu söyleyen Şahin “Üçüncüsü dış Türklerin etkisidir.Türklerin çok eski zamanlardan beri yaşadığı Özellikle Hazar ve Karadenizin Kuzey bölgesi siyasi anlamda teşekkül etmiş pek çok Türk devletine sahne olmuştur. Bu devletlerden sonuncusu olarak nitelendirebileceğimiz Kazan hanlığının Ruslar tarafından yıkılmasıyla bölgede siyasi anlamda Türk hakimiyeti sona ermiş ve Türkler için esaret dönemi başlamıştır. Aynı durum Kafkasya ve Orta Asya içinde geçerli olmuştur.Türk kimliğinin yasaklandığı bir coğrafyada ve öz yurdu işgal altında olan bir toplumda milli kimlik ve bu kimliğe sahip çıkılması varoluşsal bir ülkü haline gelmiştir. Bu bölgelerde ve Ruslaştırma politika ve baskıları altında doğup büyüyen düşünürler Toplumsal varlığın sürdürülmesini çağdaş ve modern bir ideoloji olan milliyetçilik dolayısıyla Türkçülük fikrinin tüm Türk topluluklarına yayılmasıyla mümkün olabileceğini düşünmüşlerdir. Bu düşünürlerden öne çıkan bazıları ise İsmail Gaspralı, Yusuf Akçura, Hüseyinzade Ali,ve Mehmet Emin Resul zade, gibi düşünürlerdir.” İfadelerini kullandı.
TÜRKÇÜLÜĞÜ SAVUNAN DÜŞÜNÜRLER
Konuşmasının devamında Türkçülük Fikrini savunan düşünürleri anlatan Şahin’in konuşmasının devamı şu şekilde;
İsmail Gaspralı 1851 yılında Kırımda doğmuş zincirli medresedeki eğitimini tamamladıktan sonra Rus subay okuluna gitmiş, son sınıfta iken Girit’teki Türklere yardım etmek ve birlikte savaşma için Girit’e gitmeye çalışırken yakalanır ve okuldan atılır. Türklerin gittiği okullarda Rusça dersi vermek üzere öğretmen olarak atanır. Fakat Osmanlı ordusunda subay olmayı ideal haline getirmiştir. Bunun için Fransızca bilmesi gerektiğini İstanbul’daki akrabalarından öğrenir ve Paris’e giderek Fransızca öğrenir. 1874 yılında daha önce İstanbul’a göç eden amcasının yanına gelir. Fakat Osmanlı ordusuna çeşitli nedenlerle giremez. 1875’te Kırıma geri döner. 1879 da Bahçesaray belediye başkanı olur ve bu görevi 3 yıl sürdürür. Daha sonraki süreçte Rusya’ya yaşayan Türk topluluklarını ziyaret eder ve aydınlarla fikirlerini paylaşmaya başlar. Rusya Müslümanları-Türkleri kongreleri düzenleyerek bu kongrelerde tüm Türk topluluklarının birlik ve bütünlüklerinin, birlikte hareket etmesinin sağlanmasına yönelik çalışmalarda bulunur. Fikirlerini çıkartmış olduğu Tercüman gazetesiyle yaymaya çalışır. Bu gazetenin temel şiarı “Dilde, Fikirde İşte Birilik”tir. Bu gazeteyi Osmanlı devletine de gönderir fakat Abdülhamit döneminde ülkeye gazetenin girişi yasaklanır. İsmail Gaspralı 1914’te İstanbul’a gelerek bir iki ay kaldıktan sonra geri Kırım’a dönem ve hayata veda eder. Gaspralı hayatını Türkçülük fikrini yaymak için harcamış bir düşünür olarak dönemindeki diğer fikir adamları için bir örnek olmuştur.
Yusuf Akçura 1876 yılında Kazan’da doğdu. Babasının vefat etmesi ve aile mallarına Ruslar tarafından el konması üzerine 1883 yılında İstanbul’a göç etti. Harbiyede eğitim gördüğü esmana İttihatçılarla ilişkileri olduğu gerekçesi ile Fizan’a sürdün edildi. Fizan dan Tunus’a kaçık oradan da Fransa’ya geçti. Fransa’da Politika Bilimi Eğitimi aldı ve Meşrutiyetin ilan edilmesiyle İstanbul’a geri döndü ve Türk Ocağının kurucuları arasında yer alarak Türk Yurdu dergisini çıkartmaya başladı. Türkçülük fikrini yayma adına çeşitli konferanslar vererek kitaplar ve makaleler yayınlamıştır.
Üç tarz-ı Siyaset isimli eserinde Osmanlıcılık ve İslamcılık siyasetlerini ayrıntılı olarak analiz ederek bu siyasetlerin başarısızlığının sebeplerini ortaya koyduktan sonra Türkçülük siyasetinin avantajlarını ve zaruretini batı daki millet temelli ulus devletleri örnek olarak göstererek açıklamıştır.
Türkçülük isimli kitabında Türk ve Millet terimlerini açıkladıktan sonra Türkçülüğün tarihi gelişimini Osmanlı ve Rus hakimiyetindeki Türk bölgelerinden yetişmiş fikir adamlarının görüşleri çerçevesinde anlatmaktadır.
Fikir Cereyanları isimli kitabında milliyet, hürriyet, eşitlik, sosyalizm gibi konuları ele almaktadır.
Hüseyin Zade Ali 1864 Bakü doğumludur. 1889 da Petersburg’da eğitimini tamamlayarak Türklük ve Türkçülükle ilgili çalışmalar yapmak amacıyla İstanbul’a gelmiştir. 1890’da askeri Tıbbiyeye girmiş ve mezun olmuş ve daha sonra tıbbiyede dersler vermeye başlamıştır. Daha sonra İttihat ve Terakki mensubu olması yüzünden bu görevinden ayrılmak zorunda kalmıştır. Hayat gazetesini çıkartarak Türkçülük fikirlerini yayınlamaya başlamıştır. Türkleşmek, İslamlaşmak ve Medenileşmek ilkeleri çerçevesinde Türk toplumlarının gelişimlerini sağlaması gerektiğini savunmaktadır. 1906 da Tiflis’te Füyüzat dergisini çıkarmaya başladı ve yine Kafkas Türklerinin yayın organı olan Kapsi dergisinin baş yazarlığını yaptı. 1910 da tekrar İstanbul’a geldiğinde İttihat ve Terakki partisinde görev aldı. Türk Ocaklarında faal olarak görev alarak çeşitli konferanslarla Türkçülüğü anlatmaya devam etti. Çeşitli Ülkelerdeki Türkoloji kongrelerine katılarak hayatının sonuna kadar Türkçülüğü savundu. 1940 da vefat etti
Mehmet Emin Resulzade
1884 de Bakü de doğdu. Rus-Tatar mektebinde okuduktan sonra bir müddet Bakü Teknik Okulu’na devam etti. 1902’de Rus sömürge yönetimine karşı mücadele etmek için Müslüman Gençlik Teşkilâtı adıyla gizli bir cemiyet kurdu.
Çeşitli dergilerde aydınların millete karşı sorumluluklarını, Rus sömürge siyasetine karşı hürriyetçi ve inkılâpçı bir tavır takındığı, sadece Kafkasya müslümanlarının değil bütün Rusya müslümanlarının, İran ve Türkiye’nin problemleriyle ilgilendiği dile getirildiği makaleler yazdı.
1911’de İstanbul’a gelen Resulzâde burada yine kendisi gibi Azerbaycan’dan ayrılmak zorunda kalan Ağaoğlu Ahmet ve Hüseyinzâde Ali Bey’le buluştu. Kazan Türkleri’nden Yusuf Akçura ile, başta Ziya Gökalp olmak üzere İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin ileri gelen temsilcileriyle tanıştı. Türk ocaklarının çalışmalarına katıldı. Türk Yurdu’nda ve Sırât-ı Müstakîm’de İran ve İran Türkleri hakkında yazılar yazdı.
1913’te Bakü’ye döndü.Siyasî ve yayın faaliyetlerinedevam etti. “Türkleşmek, İslâmlaşmak, muasırlaşmak” ülküsünü savunan bu gazetede Rusya Türkleri’nin kendi mukadderatını kendilerinin belirlemesi gerektiği üzerinde durdu.
1917 Bolşevik İhtilâli’nden sonra Azerbaycan Millî Şûrasıoluşturuldu dular. 1918’de Azerbaycan’ın bağımsızlığını ilân etti ve Resulzâde devlet başkanlığına seçildi. Bolşevikler’in 1920 tarihinde Azerbaycan’da idareyi ele geçirmesi üzerine yakalandı. Petersburg’a gitti, buradan kaçtığı Finlandiya’da bir ay kaldıktan sonra Fransa’ya gidip oradan 1922 yazında İstanbul’a geldi.Yeni Kafkasya dergisinde Azerbaycan Türkleri ile çarlık yönetimi altındaki Türkler’in problemlerini dile getirdi. Avrupa’ya geçerek çeşitli ülkelerde Azerbaycan davasını dünyaya açıklamaya devam etti. Rusya’nın hâkimiyeti altındaki milletlere mensup göçmenlerin oluşturduğu Prometeus adlı cemiyetin Paris’teki yayın organı Promete’de (1929-1939) ve Kafkaz (1932-1938) dergisinde makaleler yazdı. Berlin’de onun yönetiminde çıkan İstiklâl (1932-1934) ve Kurtuluş (1934-1938) gazetelerinde, ayrıca Müsâvat Bülteni’nde birçok yazısı neşredildi. 1934’te Brüksel’de Millî Gürcistan ve Kuzey Kafkasya devlet başkanları ile Kafkasya Konfederasyonu’nu kurdu.
II Dünya savaşı sırasında Resulzâde, Azerbaycan’ın geleceği üzerinde Almanlar’la yapılan görüşmelere katıldı. Naziler’in Azerbaycan’ın haklarını tanıma ve istiklâlini temin etme niyetinde olmadığını görerek 1942 sonbaharında Almanya’dan ayrıldı. 1947 Eylülünde Türkiye’ye gelerek Ankara’ya yerleşti. Çeşitli devlet görevleri aldı 1955’te vefat etti.
Ahmet Ağaoğlu1869 Şuşa da doğdu 1909 Türkiye ye gelmiştir. Üç Medeniyet
Sadri Maksudi Arsal1879-1957 Türkiye 1925
Mirza Fethi Ali 1811 Azerbaycan 1878 ölüm. 1863 Türkiye ye gelmiş, dil ve edebiyat alanındaki çalışmalarıyla Türkçülüğü savunmuştur.
Ziya Gökalp 1876-1924
İlk dönem yazılarında Osmanlı milleti fikrini savunmaktadır.
1909'da Selânik'te toplanan İttihat ve Terakki Kongresi'ne Diyarbakır delegesi olarak katıldı ve Genç Kalemler dergisinde yazılar yazmaya başladı.
1913 teİstanbul’a geldi ve Türk Yurdu dergisinde yazılar yayınlamaya başladı. Bu yazıları Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak üst başlığı ile yayınladı.Bu yazılarında Üç fikir akımının sentezlenerek güçlü bir millet ve devletin nasıl tesis edilebileceğini, dil, eğitim, millet ve vatan gibi kavramları açıklayarak milli kimlik, ahlak ve ülkü sahibi olma hususlarının önemini anlattı.
Edebi, felsefi ve sosyolojik pek çok yazı yayımladı.
Ülkü, İdeal Sahibi olma
Toplumda büyük adamların etkisi, reformcular ve icatçılar
Ahlak, Ahlakın gayesi
Hars-Medeniyet
Türkçülüğün Esasları
Gökalp’e göre Türkçülük Türk milletini yükseltmek demektir.
Ama öncelikle millet’in açıklanması gerekir.
Millet, ırk demek değildir, kavim değildir, bir devletin vatandaşları değildir, aynı dine inanan ümmet değildir,
Millet ortak bir tarihe, kültüre, ahlaka, duyguya, dile ve inanca sahip insanlardan oluşmuş bir topluluktur. Türk milleti denildiğinde bu duyguyu paylaşan insanların tümü akla gelir.
Türkçülük de Türk milletini her anlamda çağın en gelişmiş ve güçlü milleti yapma ülküsü anlamına gelmektedir.
Turan, Türklerin yaşadığı coğrafyayı içine alan geniş bir alandır. Türkçülerin uzak ülküsü Turandır. Çünkü mümkün hale getirebilmek adına önce Türkiye Türkçülüğü sonra Oğuz-Türkmen Türkçülüğü son olarak Turancılık ülküsünün gelmesi gerekir.
Türkçülüğün esasları; Halka doğru, Garba Doğru, gitmek, Ortak toplumsal ülkü sahibi olmak, Toplumsal dayanışmanın sağlanması, Kültürün korunması
Türkçülüğün Programı; Dilde Türkçülük, Sanat ve Edebiyatta Türkçülük, Ahlaki Türkçülük, Hukuki Türkçülük (modern hukuk), Dini Türkçülük(Türkçeleşme), İktisadi(Sosyal dayanışma), Siyasi (Siyasi parti değildir. Fakat siyasi amaçları vardır), Felsefi Türkçülük(halk felsefesini ortaya çıkarmak).
Genel olarak
Çağdaş bir devletin temel ideolojik stratejisi milliyetçiliktir. Bu bir seçenek değil tarihsel evrim sürecinin ortaya çıkarttığı bir zorunluluktur. Fakat milliyetçilik sığ düşünceye dayalı olarak gelişebilecek bir tutum değildir. Bu yüzden milletin belli düzeyde bilince ve eğitime sahip olması gerekir. Milliyetçilik milletin içerisinde kültürlü bireylerin sayısının artmasıyla gerçek anlamda topluma yayılabilir. Ancak milliyetçi his ve düşünceye sahip olan bireylerden oluşan milli devlet, çağdaş ve güçlü bir medeniyet inşa edebilir. Milliyet duygusu en dinamik ve en kuvvetli manevi duygudur. Bu duygunun sürekli beslenmesi ve canlı tutulması gerekmektedir.
Ziya Gökalp Türkçülüğün Esaslarını şu satırlarla sonlandırmıştır.
Ey Türk Genci Bütün bu işlerin yapılması yüzyıllardan beri seni bekliyor!
Haber: Çağlar Atmaca