SALGIN SÜRECİNDE ÇOCUKLARA NASIL DAVRANMALIYIZ?

Hepimiz öncesinde hiç yaşamadığımız kadar büyük ve evrensel boyutta bir kriz ile karşı karşıyayız. Bu nedenle kaygılı ve korkulu olmamız son derece doğal, hatta içinde bulunduğumuz süreçten dolayı işlevsel ve gerekli olduğunu da kabul etmek durumundayız. Çünkü beynimiz olumsuz bile olsa bu duygular ile bir savunma mekanizması oluşturarak kendimizi koruma altına almamızı sağlar. Bu da bizleri daha tedbirli olma konusunda olumlu olarak etkiler. Ayrıca kabul edilebilir düzeyde bir kaygı ve korku “ne yapacağız?” sorusuna hızlı bir şekilde cevap vermemiz yönünde itici bir güç oluşturur. Özellikle ebeveynlerin bu süreçte aşırı kaygılı, korkutucu aşırı titiz ve koruyucu yaklaşımları olabilir. Anne ve babaların abartılı panik hissi çocukların ruh sağlığını olumsuz yönde etkileyebilir. Bu durum hem ebeveynlerin hem de çocukların doğru, etkili ve zamanında tepki vermesini zorlaştırır.

            Çocuklarımızda ruhsal, zihinsel motor ve sosyal becerilerini kazanmalarını sağlayan belli aktiviteler ve durumlar vardır.

            Bunlar 3-6 yaş grubu için oyun ve okul öncesi eğitimdir. Salgın dolayısı ile tüm bunların askıya alınması, günlük rutinlerinin bozulması çocukların ruhsal sosyal akademik motor ve zihinsel gelişimlerini sekteye uğratır. Bu sürecin öncesinde olan bazı sorunların (takıntı, ayrılma kaygısı, depresif duygu durumu obsesif kompülsif) ağırlaşmasına yol açabilir veya yeni psikolojik sorunlara zemin hazırlayabilir. Aileler kendilerindeki ve ortamdaki panik havasını kontrol edemezse çocuklardaki ruhsal etkilenme süreçlerini de yönetmekte zorluk yaşarlar.

            Çocuklarda kaygıyı en çok artıran etkenlerden bir tanesi belirsizliktir. Çünkü çocuklar belirsizlik durumlarında boşlukları kendi zihinlerinde kötü senaryolar ile doldurabilirler. Öncelikle sabırlı olmalıyız. Küçük çocukların bazı bilgileri idrak edebilmeleri için defalarca tekrar gerekebilir ya da yoğun stres altındayken aynı soruyu defalarca size sorarak kendilerini güvende hissetmek ihtiyacı hissederler. Bu durum normal karşılanabilir ancak özellikle obsesif kaygılı çocuklar sürekli olarak güvence ve onaylanma istiyorlarsa defalarca sordukları aynı soruya aynı cevabı vermek zararlı olabilir. Aynı cevap yerine “az önce söylediklerim hala geçerli” şeklinde bir iletişim biçimi daha uygun olacaktır.

            Çocuklarımızın ne düşündüğünü ve ne kadar doğru bilgiye sahip olduklarını öğrenmeliyiz. Yanlış bilgileri doğruları ile düzeltmeliyiz. Eksik olan bilgileri anlaşılır ve net bir şekilde onlara aktarmalıyız. Onlar istemedikleri sürece konuşmaya zorlamamalıyız. Eğer ki durumdan haberleri yoksa bilgilendirmek gereksiz kaygıya ortam oluşturabilir.

            Bu salgının ortaya çıkışı, bu hastalığa yakalananlar ve yaşlılar için damgalayıcı suçlayıcı, ötekileştirici, toplumu kutuplaştırmaya iten, küçükler için korkutucu olabilecek ifadeler çocukların yanında asla kullanılmamalıdır. Bu hastalığa yakalanmanın utanılacak ve saklanılacak bir durum olmadığı mesajı çocukları verilmelidir.

            Hasta veya yaşlıların neden ayrı tutulduğu, neden maske taktığımız sosyal mesafe vs. konularda bilimsel doğru ve yaşlarına uygun bilgiler daha somut şekilde basitleştirerek onların gelişim düzeylerine uygun onlara verilmelidir.