Bugün, 28 Mart 2024 Perşembe

OĞUZ UÇAR


EFENDİM BUYRUN

EFENDİM BUYRUN


EFENDİM BUYRUN

Türkçemizi güzel kullanan insanlara bayılıyorum.

Güzel dilini, bir de nezaketi ile bütünleştirenler yok mu? İşte onlar gözümde bambaşka kıymette oluyor. Böyle kişilerle aynı ortamı paylaşmaktan ve sohbetlerini dinlemekten ise büyük zevk alıyorum.

Bu gün size sadece benim gönlümde değil, meslektaşlarımın gönüllerinde de taht kurmayı başarmış ve ömrünün tam 68 yılını Gazetecilik mesleğine vermiş çok değerli bir büyüğümü anlatmak istiyorum: Adı Hasan Yılmaer...

O, işini severek yapar, bizlere de her zaman ağabey gibi, baba gibi sevgi ve şefkat içinde davranırdı. O yüzden Bab-ı Ali´nin Hasan Ağabeyi olmuştu.

Yaşadığımız dönemde “senli-benli” konuşmak moda olsa da, Hasan ağabey her zaman “sizli-bizli” konuşmayı severdi. Bizlere de haber kaynakları ile saygılı ve nezaketli olmamızı öğütler, kendisi de her davranışı ile örnek olurdu.

 

İyi bir Gazeteci olmasının yanı sıra tam bir İstanbul beyefendisiydi. Ağzından bir tek kötü söz duyulmazdı. Herkesi ağzına bakıtırdı.

 

Beni Hürriyet´de profesyonel kadroya dahil ederken, kulağıma kar suyu kaçırmak ister gibi bir hikaye anlatmıştı.

***

Eski Gazeteciler bilirler... Rahmetli Kadri Kayabal´ın sahibi olduğu Türk Haberler Ajansı isimli bir Ajans vardı.

Son derece güçlü bir haber ağına sahipti ve Anadolu Ajansı´nın rakibiydi. Haberciliğin önemli olduğu dönemlerde bir çok gazetenin sayfalarında THA rumuzuna rastlamak mümkündü. Hasan ağabey, bu Ajanstan kendisine Genel Müdürlük teklif edildiğinde “Eyvah” demişti.

 

Çünkü oğlu Esat Yılmaer´de o dönemde (Sonradan uzun yıllar Hürriyet Gazetesinin Spor Müdürlüğünü ve TSYD Başkanlığı yaptı) THA´da çalışıyordu. İşyerindeki otoritesinin ilk günden bozulmaması için koltuğuna oturur oturmaz oğlu Esat ağabeyi yanına çağırıyordu.

 

- Bak Esat, ben burada baban değilim!.. Burada benim gözümde ajansın diğer çalışanlarından hiç farkın yok. Sen hiç bir zaman oturmamalısın. Seni otururken görmek istemiyorum. Ajansa benden erken geleceksin, benden sonra çıkacaksın. (Kendisi işine yıllarca 07:00´de gelmiş bir gazeteciydi) Kimseyle tartışmayacaksın. Böyle bir durumda konu bana gelirse, sen haklı da olsan seni haksız çıkarırım!

 

Hürriyet´de çalıştığım dönemlerde bu sözler hep kulağımda çınladı. Her zaman işime erken gelmeyi ve geç çıkmayı ondan öğrendim. Bir çok sıkıntıları onun taktikleri ile aştım. Meslekte bir arpa boyu yol yürüyebildiysem, hepsinde emeği vardı.

Bu yüzden de o büyük gazeteciyi kendime idol olarak aldım.

Çalıştığı bütün kurumlarda örnek alınan, sevilen sayılan bir insandı. Beyefendi kişiliği, düzgün Türkçesi ve yazı dili ile dikkatleri üzerine çeker, girdiği her ortamda herkesin gönlünü fethederdi. Telefonu çaldığında ağzından dökülen “Efendim buyrun” sözleri o kadar güzeldi ki;

Karşı taraf, ondaki pozitif enerjiyi hemen alırdı. Bu özelliği ile çözemeyeceği bir problem yoktu.

Zamanla aramızdaki sevgi, saygı gelişse de, kendisinden çok çekinirdim. Aslında onu üzmekten korkardım. O yüzden onu üzmemeye çalışırdım. Ama ne zaman “Hasan Baba” diye hitap etsem, yüzündeki tebessümle ben de mutlu olurdum. Bab-ı Ali´nin Hasan Ağabeyi, benim de “Hasan Babam” 19.Ekim.2013´de aramızdan ayrıldı.

Bugün tam 7 yıl oldu. Onun olmadığı bir ortamda gazetecilik mesleği ne hallere düştü. Ömrüm oldukça kendisini ve onun anlattıklarını unutmayacağım. Çünkü, o benim idolüm... Onu çok özlüyorum! Telefonum çaldığında bazen onun gibi “Efendim buyrun” diyorum.

 

Ruhu şad olsun Hasan Babam! Allah rahmet eylesin, nurlar içinde yat!...