Çağımızın yaygın sağlık sorunları olan obezite, tip 2 diyabet (şeker hastalığı), hipertansiyon ve hiperlipemi (kanda yüksek miktarda yağ partikülleri bulunması)´nin bir arada bulunması durumuna Metabolik sendrom denilmektedir.

Metabolik sendrom bir hastalık değil, hastalıklar topluluğudur. Bu sendroma sahip olan kişileri gelecekte ciddi riskler beklemektedir. Sahip olduğumuz genetik miras, anne karnından itibaren beslenme durumu, çevresel etkenler, yaşam tarzı gibi nedenler bu hastalıklar topluluğunun oluşma riskini artırmakta veya azaltmaktadır. Bazı ailelerde tüm bireylerde Total kolesterol, Trigliserid ve LDL gibi kan yağları yüksekliği vardır. Böyle ailelerin bireyleri negatif bir riske sahiptir. Kan yağlarının yüksekliği temelinde, eşlik eden obezite sorunu da var ise sendrom ´un diğer parçaları adeta bir Puzzle´ın parçaları gibi birbirlerini tamamlamaktadırlar.

Metabolik sendrom´a sahip kişiler; koroner arter hastalıkları (Myokard infarktüsü=Kalp krizi), damar tıkanıklıkları, trombüs (pıhtı oluşumu) ve emboli (oluşan pıhtının beyin, akciğer gibi organlarda damar tıkanıklığına yol açması) oluşumu açısından büyük risk taşırlar. Bu riskler bir araya geldiğinde ortalama yaşamı önemli oranda kısaltmaktadırlar ( ortalama 15 yıl).

Metabolik sendrom´un oluşumunu engellemek mümkünmüdür sorusu karşımıza çıkmaktadır? Genetik olarak devralınan bazı riskler dışındaki faktörler tamamen önlenebilir olaylardır. Eğer anne karnındaki yaşamdan itibaren sağlıklı bir beslenme yapılabilirse, stresten mümkün olduğunca uzak kalınabilirse ve çevresel faktörler olumlu yönde etkileşimde olursa Metabolik sendrom´dan korunmak mümkündür. Ancak, günümüzde bu risklerden tamamen korunmak çoğu kez mümkün olmamaktadır. Yaşadığımız modern çağ hayatımızı kolaylaştırmanın yanında hareketsiz yaşam ve dengesiz beslenmeye de yol açmaktadır. Her geçen yıl daha çok obezite, hipertansiyon, diyabet hastalarıyla karşılaşmaktayız. Örnek vermek gerekirse 1990 yılına göre bugün iki kat şeker hastası vardır. Ülkemiz için söylemek gerekirse nüfusumuzun % 8´i şeker hastasıdır. Bu da demektir ki 6,4 milyon şeker hastası var. Şeker hastalığının kendisi başlı başına pek çok komplikasyon(körlük, böbrek yetmezliği, kalp damar hastalıkları)´a neden olmaktadır. Sağlık harcamalarında diyabet ilaçları ve komplikasyonların tedavisinin payı ilk sıralarda yer almaktadır.

Peki, bu Metabolik sendrom´dan kurtulmak mümkünmüdür?

Madem teknoloji çağında yaşıyoruz, bu çağ bize bazı sağlık sorunlarına neden olmakta, aynı zamanda gelişen bilim ve teknoloji imkânlarıyla bu sağlık sorunlarından kurtulmakta mümkün olmalıdır.

Evet, bilim ve teknoloji bize bu hastalıklardan kurtulma imkânını sunuyor. Son yıllarda tüm dünyada giderek yaygınlaşan Metabolik cerrahi kavramı iyice yerleşmektedir. Burada amaç vücudun kendi tedavi edici mekanizmalarını devreye sokmaktır.

Peki, ne yapılmaktadır?

Metabolik cerrahi denilen laparoskopik (kapalı) ameliyatlar ile insülin direncini azaltan ve insülin salgısını artıran inkretin hormonlar denilen bir takım hormonların salgısı artırılmaktadır. Bu inkretin hormonlar ince barsakların distal denilen alt kısımlarından salgılanmaktadır. Yaklaşık 30 yıl önce keşfedilen bu hormonlar Metabolik sendrom´u önleyebilmektedirler. Normal olarak herkeste bulunan bu hormonlar adeta yedek kuvvet olarak bekler haldedirler. Ne zamanki sindirilmemiş gıdalar barsaklar´ın alt kısmına ulaştığında aktive olmaktadırlar. Normalde barsaklar´ın alt kısmına gıdalara çok yüksek oranda sindirilmiş olarak ulaşmakta ve inkretin hormonlar çok düşük miktarda salgılanmaktadır. Bu hormonların salgısını artırmak için Gastrik By Pass (mide by pass) ameliyatları yapılmaktadır. İnkretin hormonların normalde bir birim salgılandığını farz edelim, by pass ameliyatlarından sonra 100 kat daha fazla salgılanmaktalar. Bu da Metabolik sendrom´daki mekanizmaların geriye dönmesini ve tüm bu hastalıklar topluluğundan uzak bir yaşamı mümkün hale getirmektedir.

Metabolik cerrahi kısmen yeni bir cerrahi yöntem olmakla birlikte tüm dünyada büyük oranda kabul gördü ve her yıl katlanarak daha çok uygulanır hale geldi. Ameliyattan 48 saat sonra insülin iğnelerini çöpe atıp vedalaşan hastaları görmek cerrahları bu yöne doğru itmektedir.

Metabolik cerrahi neticede bir cerrahi yöntem olduğu için küçükte olsa bir risk taşımaktadır. Ancak bu risk Metabolik sendromla yaşamanın getirdiği riskten çok daha düşüktür. Üstelik metabolik cerrahiden kaçınmak kişinin diyabet ve obezite nedeniyle yaşayacağı pek çok sağlık sorunu ve cerrahi müdahale ile yüz yüze kalmasını engellememektedir.

Kırım Kongo Kanamalı Ateşi nedir? Kırım Kongo Kanamalı Ateşi nedir?

Günümüzün adeta mucizevi ameliyatı olan Metabolik cerrahi deneyimli cerrah ve kliniklerde başarıyla uygulanmakta ve pek çok hastayı sağlığına kavuşturmaktadır.