Şüphesiz Türkiye´de her şey yolunda gitmiyor. Ekonomi, Adalet, Dış İşleri, İstihdam, Demokrasi hususlarında çok ciddi sıkıntılar olduğu, sıkıntı yoksa bile şikayetlerin olduğu gün gibi aşikar. Bu tür şikâyetlerin olduğu  dönemlerde vatandaşların yeni arayışlara yönelmesi gayet normal. Hatta yeni arayışların  olduğu dönemde yeni partilerin çıkması da anlaşılabilir.

Hatırlayın, 1990´lı yıllar faili meçhullerin, koalisyonların, kurulamayan hükümetlerin, tartışmaların, bir araya gelememelerin, ekonomik krizlerin, uluslararası prestij kayıplarının, askeri vesayetin, 28 Şubat süreçlerinin yaşandığı yıllardı. Bu yıllarda vatandaşlar yeni arayışlara yönelmiş 2000´li yılların başlarında ise 2 yeni parti kurulmuştu. Bu iki partiden biri cesur ticaret erbabı Cem Uzan tarafından kurulmuş ve adı Genç Parti olmuştu. Diğeri ise Fazilet Partisinden kopan Yenilikçiler hareketinin sağ merkezde bulunan siyasetçilerle birlikte kurduğu Ak Partiydi. Ak Parti çok bileşenli olmuş ancak lideri olarak Recep Tayyip Erdoğan´ı seçmişti.

2002 seçimlerine bu iki parti damga vurdu. Aslında 2002 seçimlerine bu iki partinin damga vurması da çok normaldi. İşsizlikten, karmaşadan en çok nasibini alan gençlerdi. Genç Parti, gençlere hitap eden ve onlara daha iyi bir gelecek vaad eden partiydi. Ak Parti ise 90´lı yılların bütün karmaşasını yerle bir edeceğini vaat ediyor adaletten ve kalkınmadan bahsediyor bunu da temiz kaldıklarını temiz kalacaklarını ifade ederek Ak Parti çatısı altında yapıyorlardı.

Bu iki partinin çıkışı eski partilerin tarihe gömülmesine neden oldu. %7 civarında oy alan Genç Parti, DYP, ANAP ve MHP´yi kendisi ile beraber baraj altına çekti.  %20 civarı oy alan CHP ise yeniden solun bayraktarı konumuna geldi ve Ecevit´in DSP´sini %2´lere düşürdü. 3 Kasım 2002 tarihinden günümüze kadar iktidarı hiç bırakmayan ve kırılması zor birçok rekoru alt üst eden Ak Parti ise bu seçimlerde %35 civarı oy alarak iktidar oldu. Genç Parti siyasette olmasa ve %9 küsürlerde kalan MHP, ANAP, DYP barajı aşsa aslında meclis aritmetiğinin 90´lı yıllardan bir farkı olmayacaktı. Ancak Ak Parti ve Genç Partinin çıkışı Türkiye´de yeni bir dönem başlattı. Çıkış arayan Halk çıkışı Ak Partide buldu.

Günümüze geldiğimizde ise 90´lı yıllarda ki şikayetlere benzer şikayetler yükseliyor. Şikayetlerin en başında ekonomi, hemen arkasında ise Adalet geliyor. Gezi Olayları, 17-25 Aralık darbe girişimleri, 7 Haziran çıkmazı, 15 Temmuz hain darbe girişimi ve sonrasında ki OHAL dönemi yabancı sermayenin gözünü korkutmuş durumda. Maliye ve Hazine Bakanı Berat Beyin Cumhurbaşkanımız ile akrabalık bağıda ekonomide güven problemlerine yol açtı. Yabancı sermeyenin korkması ve güven kaybı yaşaması ekonomik planları alt üst etti. Yanı başımızda devam eden ve askeri olarak zaman zaman, siyasi olarak her an içerisinde bulunduğumuz Suriye´de ki iç savaşta ekonomimizi olumsuz etkileyen konulardan birisiydi. Askeri sevkiyatlar, operasyonlar, vekalet savaşlarına ayak uydurmamız ve ÖSO´yu silahlandırmamız, eğitmemiz, maaş vermemiz, mültecilere kapılarımızı açmamız Türkiye´nin kasasından 40 Milyar Dolar götürdü. Referandum, erken seçim, yerel seçim hazineye yük oldu. Bütün bunlar yaşanırken özellikle Suriye konusunda Amerika ve Rusya arasında kalmamız ve kendi çıkarlarımızı ön plana çıkartmamız birçok ekonomik ve siyasi sorunu beraberinde getirdi. Siyasi sorunu ayırdım ama Rusya ve Amerika ile girdiğin her siyasi çıkmazın ekonomik yansımaları olduğu gerçeğini göz ardı etmemeliyiz.

17-25 Aralık girişimleri ile başlayan ve 15 Temmuz hain darbe girişimi ile tavan yapan ihanet ise aslında Türkiye´ye bu süreçte vurulan en büyük darbeydi. Hemen arkasından Türkiye´nin güvenlik önlemleri ile OHAL dönemine geçmesi kaçınılmaz bir mecburiyetti. Ancak bu mecburiyette yabancı sermayeyi korkutan büyük bir etkendi. İşin garibi bu süreçte yalnızca yabancı sermayenin değil yerli sermayenin gözünün korkmasına neden oldu. Yatırımları çekme, yatırımları durdurma, faaliyetleri askıya alma gibi birçok açıklamalar geldi dev şirketlerden. Bunlarsa işçi çıkartmalarını getiriyor en azından yeni istihdam yolları kapanıyordu. Yalnızca işsizlik değil ticari faaliyetlerin azalması, durması, büyümemesi sektörlerin kalbine bir bir hançer saplıyordu. OHAL sürecinde yapılan KHK´lar başta Cumhurbaşkanı İstişare Kurulu üyesi Bülent Arınç olmak üzere birçok kişiyi rahatsız ediyordu. Mor Beyin gibi uygulamalar yüzünden birçok mağdurun yara aldığı gerçeğini de unutmamız gerekiyor. Ancak dünyanın hangi ülkesinde olsa 15 Temmuz en az Türkiye kadar güvenlik önlemleri alınırdı. Üst makamda olanlar KHK gibi haklı eylemleri eleştirirken halkta ise Siyasi Ayak tartışmaları başladı. İşte Adalet bu noktada tartışılmaya başlandı. Kılıçtaroğlu´nun herkes için adalet yürüyüşü insanlarca benimsenmedi. Çünkü CHP milletvekili için adalet arıyordu. Ancak herkes için adalet sözü fazlası ile tuttu. Adalete güvenin kalmadığı bir coğrafyada sorunlar birbirini kovalar ve ülkemizde çok ciddi bir şekilde adalet güvensizliği baş göstermiş durumda.

Her seçimin bir mesajı vardır, 7 Haziran´da halk ilk uyarısını yaptı, çözüm süreci gibi birçok konuyu halk reddetmişti. 1 Kasım seçimlerine kadar Ak Parti halkın rahatsız olduğu konuların kimini düzeltip kiminin de vaadini verince 1 Kasım zaferi geldi arkasından. 15 Temmuz Darbe girişimi halkı kenetlemişti. Belki siyasi partiler arasında Yeni Kapı ruhu hep birlikte devam ettirilemedi ama halkta yeni kapı ruhu olduğu gibi devam etti. Erdoğan´a 16 Nisan referandumunda halk FETÖ´yü eniğinden cücüğüne temizleme yetkisi verdi ve Başkanlık Sistemine geçildi. 24 Haziran seçimlerinde ise halk Erdoğan´a bak seni seviyoruz ve Cumhurbaşkanı yapıyoruz, ancak Parti Politikalarını beğenmiyoruz diyerek Erdoğan´ı Cumhurbaşkanı seçiyor, Mecliste de çoğunluğu Ak Partiye değil Cumhur İttifakına veriyordu. Hemen arkasından gelen Yerel Seçim ise Ak Partiye bu zamana kadar verilen en büyük cezaydı. Seçmen bu zamana kadar hep uyarı vermiş ancak bu kez ceza vermişti. Büyükşehirlerde belediyeleri Ak Partiden alan halk küçük şehirlerde ise oyları azaltmıştı. İstanbul seçimlerinin tekrar edilmesi halkın sabrını taşırdı ve Ak Partiye çok ağır bir ceza verdi.

Bu seçimlerin ardından Ak Parti iktidarının sorgulanacağı, erken seçim isteyenlerin artacağı gün gibi aşikârdı. Bunun yanında İktidara sürekli mesaj, uyarı ve ceza veren ancak muhalefete bir türlü güvenemeyen vatandaşın yeni bir arayışta olduğu düşüncesinin ayyuka çıkacağı da aşikârdı. İşte tüm bunlar günümüzde ki siyasi gündeme neden oldu. Yeni Parti, Kurulacak olan yeni parti, Davutoğlu´nun Partisi, Ali Babacan´ın partisi derken partilerin biri kuruldu diğeri ise kurulma aşamasına geldi.

İyi de partiyi kuranlar kimler?

Yeni Parti diyoruz ama eski kafalar değil mi?

Günahı ile sevabı ile Ak Partinin doğru yanlış bütün politikalarının içerisinde olan yöneten, yönlendiren, proje haline getiren, uygulayanlar değil mi?

3 Aralık 2017 tarihinde Ak Parti eli ile Ak Partinin Altı Oyuluyor başlığı ile,

(bknz; http://haber71gazetesi.net//haber/Ak-Parti-Eli-Ile-Ak-Partinin-Alti-Oyuluyor)

4 Aralık 2017´de Ak Partiden Kimler Kopacak başlığı ile,

(bknz; http://haber71gazetesi.net/haber/Ak-Partiden-Kimler-Kopacak)

5 Aralık 2017´de Peki Ak Parti ne yapmalı? Başlığı ile

(bknz; http://haber71gazetesi.net/haber/AK-PARTIDEN-KIMLER-KOPACAK-)

3 yazıdan oluşan bir yazı dizisi kaleme aldım. Yazılarımda adeta bugün yaşanan olaylara ışık tuttum. Egosu tavan yapmış, halktan kopmuş, uyarıları kulak arkası yapmış, siyasi ikbal kaygısı ile Ak Parti içerisinde ki hainleri göz ardı etmiş ve Ak Partililerle uğraşmış olan bence AKEPEliler bu uyarıların hepsini görmezden geldiler ve bugünün temelini hazırladılar. Şimdi de yeni partiler hakkında 2 yazıdan oluşan bir yazı dizisi yazıyorum. İlkini okudunuz diğeri yarın yine burada olacak kaçırmayın derim!