SALTANAT KAYIĞINA!..

Kulaklarımla duymuştum Süleyman Demirel´in Nahit Menteşe´ye,

“Nahit bey sakın ola ki Kırıkkale´lilerin kavgasında aracı olayım deme. Bakma onların kafa göz yaracakmış gibi birbirlerinin üzerine yürüdüklerine falan… binaenaleyh toz duman dağıldıktan sonra onlar,  “ağız birliği etmişçesine ayrı ayrı gelir, hem aracıdan hesap sorar hem de şikayet ederler” dediğini.

Yıl 1988!..

Sabah erken kalkan,

Ki o zaman ilçeyiz, soluğu genel merkezde alırdı  parti içinde karşıt gurubu şikayet etmek amaçlı, üstelik ili atlayarak SHP´de…

CHP´de de aynı idi.

ANAP!..

Orda kavgalar diğerlerine göre farklıydı nitekim.

Nedeni,

İktidar olmaları elbet.

Harbiden ve resmen baba kavgalar olur orda, kavga da kavga sonrası da çıkarlar çakışmadıkça barış olmazdı.

Morartı-şişkinlik-kafa göz patlağı, kan, gözyaşı vaka-ı sıradan,

En son cinayet bile işlenmişti.

Adına rekabet dedikleri o çirkefliğin içinde kimler kimler yoktu ki tanıdık-bildik Kırıkkale ve ülke siyasetine damga vuran, kimi hala aktif siyaseti AKP içinde yaparken, kimi yer darlığından emekli, çoğu ise mevta maalesef..

Ekip  ekiptiler  ağabeyler!..

Her ekibin,

 Rakip olanı düşman ilan etmesi menfaati gereği olup, rakibi ilk ağızdan ve en kısa süre ve şekilde genel merkeze şikayet etmesi kaçınılmaz neticeyi doğururdu.

Ki,

Bu suretle,

Saltanat kayığına binme,

Has bahçe şenliğine katılma,

Festival vurgunundan yararlanma,

Belediye Başkanı Çetiner müjdeyi verdi! Belediye Başkanı Çetiner müjdeyi verdi!

Yağma Hasan´ın böreğinden yeme gibi nimetlere sahip olunsun. (şu anda hayatta kalan ne kadar ANAP´lı varsa o günden kalma Anavatan Ali dahil, başta kendi dönemleri olmak üzere ve içinde kendileri yokmuş gibi davranarak hepsi geçmişin hırsızlık ve yolsuzluğunu anlatarak AKP´de siyaset yapıyorlar şimdi. Çoğu yine müteahhit, kalanı ise Anap sayesinde işe girmiş  çocuklarının, AKP rüzgarı ile çocuklarını işe sokmak için uğraş veriyorlar.)

Defalarca söyledim, yazdım:

Aradan seneler geçti,

Eski çamlardan yapılan bardaklar rektefeden geçirtilip tekrar tekrar bardak oldu ama siyasette değişen bir şey olmadı.

Bal tutan yine parmağını yalıyor,

Yapanın yanına kalan yine “kar” oluyor hala.

Geçtiğimiz hafta başında Hasan Akyıldız AKP genel merkezine götürdü beni sırf yeşillik  olsun gibisine. (Onun öncesinde de saraya götürmüştü.)

Önce altıncı kata çıktık,

Sohbet-muhabbet-çay derken,

Yemek yedik.

Merdivenle yedinci kata çıktığımızda, “ abi nereye geldiğini bilmen açısından söylüyorum, aday belirleme sürecine girildiğinde buraya benim diyen adam milyon kez denese çıkamaz, sen ilkinde çıktın” dedi.

Bu arada,

AKP´nin genel merkezine girip x ray cihazını geçip sola döndüğünüzde, kocaman ve büyük bir salon karşılıyor sizi.

Sanırım,

Gelen-giden yağmurda soğukta kalmasın düşüncesi ile bekleme salonu olarak dizayn edilmiş bir mekan orası…

Ve

Benim gördüğüm,

Eski alışkanlıkla olsa gerek, Kırıkkale´ye hizmet için kefeni sırtında ne kadar iş adamı, müteahhit ve terfi bekleyen aday adayı varsa, ekip ekip köşe bucak toplanmış, bir birleri ile göz göze dahi gelmeye çekinir vaziyette yukarda neler oluyor, kimin adı nerden ve nasıl fısıldanacak, çaycıdan-çorbacıdan, kapıcı-odacıdan medet umar vaziyette bekliyorlardı.

Çaycı-çorbacı, odacı-kapıcı ise,

Sanki rahmetli Süleyman Demirel´in öğüdünü duymuş gibi Kırıkkalelilere karşı tepkisiz, onlar yokmuşçasına işleri ile meşgul oluyorlardı.

!!!!!!

İsimler değişse de geçmişten günümüze,

Kırıkkale´de siyaset ve siyasetçinin memleket aşkı, Ankara´dakilerinin ise Kırıkkalelilere bakış açısı  konusunda değişen bir şeyinin olmadığına bir kez daha tanık oldum Hasan Akyıldız sayesinde geçtiğimiz hafta.

Ne diyelim!..

Allah herkesin çarşısına pazarı verecek elbet.