PİYON TÜRKİYE DEĞİL, ŞAH ÇEKEN TÜRKİYE!

PİYON TÜRKİYE DEĞİL, ŞAH ÇEKEN TÜRKİYE!

Türkiye Cumhuriyeti coğrafi olarak birçok bölgede yer almaktadır. Anadolu toprakları bu yüzden binlerce yıl medeniyetin merkezi olmuş ve bütün milletlerin hayalini süslemiştir. Anadolu´nun bu güzelliği aynı zamanda savaşların merkezi olmasına da sebep olmuştur. Mesela Türkiye bir Asya ülkesidir ama aynı zamanda Avrupa ülkesidir. Türkiye batı ülkesidir ama aynı zamanda Orta Doğu ülkesidir. Türkiye Kafkaslara yakındır ama aynı zamanda Türkiye Balkanlardadır. Türkiye bir Ege Ülkesidir ama aynı zamanda Mezopotamya ülkesidir. Türkiye bir Karadeniz Ülkesidir ama aynı zamanda bir Doğu Akdeniz Ülkesidir. Bu coğrafyalarda olan bütün savaşlar Türkiye´nin savaşı, bütün barışlarda Türkiye´nin barışıdır.

Osmanlı Devleti çöküş döneminde art arda savaşlar vermek zorunda kalmıştır. İnkılaplara ve başta sanayi olmak üzere Devrimlere ayak uyduramayan imparatorluk her bir coğrafyasında savaş vermek zorunda kalmış ve sürekli toprak kaybı yaşamıştır.

Bütün bir Osmanlı tarihi elbette anlatmakla bitmez. Ancak ben Gazi Mustafa Kemal Atatürk´ün tarih sahnesinde yer aldığı ilk cepheden bahsetmek istiyorum. Trablusgarp yani Libya! Sömürge arayışında olan İtalya, gözünü hasta adam Osmanlı´nın topraklarına dikmiş ve o zamanki adıyla Trablusgarp´a saldırmıştır. Trablusgarp´ın Akdeniz´de stratejik olarak önemi yüksektir. Trablusgarp Afrika Ülkelerinin anahtarı, Doğu Akdeniz´in kapısıdır. Dolayısı ile hem ticaret yolları açısından hem de askeri üs bakımından çok önemli bir coğrafyadır.

Trablusgarp Savaşı verilirken Balkanlar´da yeni bir savaş daha başlar. Trablusgarp çok önemli olsa da Balkanlar Osmanlı Devletinin varlığını sürdürmesi açısından daha elzem bir bölgedir. Osmanlı Devleti İtalyan işgaline karşı koymaz ve tüm kuvvetlerini Balkan´lara yönlendirir. Ancak Trablusgarp´ta gözden kolay çıkartılacak, İtalyanlara direnmeden teslim edilecek bir bölge değildir.

Enver Paşa, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları, hükümetin İtalyanlarla savaştan kaçınmalarına karşın elini taşın altına koyanlardır. Hükümetten hiçbir şey beklemeksizin Trablusgarp´ta İtalyanlara karşı bir direniş başlatmışlar ve bunu başarı ile sürdürmüşlerdir. Henüz Kurmay Yüzbaşı olan Mustafa Kemal, gerilla savaş teknikleri ile İtalyan Ordusunu durdurmayı başarmış ancak asker ve ekipman yoksunluğundan onları püskürtecek harekatı bir türlü yapamamıştır. Osmanlı Devletinden de destek alamaması İtalyanları Akdeniz´e dökmesinin önünde en büyük engel olmuştur.

Osmanlı Devletinin silah, teçhizat ve asker özelliklede donanma gönderemeyeceğini gören Mustafa Kemal, Libya halkını silahlandırmış, onlara gerilla savaş teknikleri eğitimi vermiş ve kendi yurtlarını kendilerinin savunması gerektiğini onlara aşılamıştı. Bölgenin ileri gelen aşiret reislerini İtalyanlara karşı doldurmuş ve yakında patlak verecek olan 1. Dünya Savaşında İtalyanların, Libya´da olmasını engellemek istemiştir. Dedik ya Libya Doğu Akdeniz´in kapısıdır. Kapıyı kim tutarsa güç ondadır.

Gelelim 1974 Kıbrıs çıkartmasına. Libya nasıl ki Doğu Akdeniz´in anahtarıysa Kıbrıs´ta Sigortasıdır. Osmanlı Devletinin donanma yoksunluğundan koruyamayacağı gerekçesi ile Kıbrıs 50 Yıllığına İngilizlere verilmiştir. Aslında bu Boğazları işgal etmek isteyen Ruslara karşı İngilizleri yanımızda tutmak için verdiğimiz bir haraçtı. Kıbrıs, Süveyş Kanalı üzerinden Asya Pazarına en yakın ticaret yolunu kontrolünde bulunduran bir coğrafyaydı. Aynı zamanda petrolü keşfeden İngilizlerin hem Ortadoğu yer altı kaynaklarını, hem Doğu Afrika yer altı kaynaklarını koruyabileceği, hem de Anadolu´yu sıkıştırabileceği çok önemli bir askeri üstü. Bildiğiniz üzere Kıbrıs´ı İngilizler hiçbir zaman geri sahibi olan Türkiye´ye vermediler. Hatta Adadaki Türk Nüfusunu asimilasyon yönetimi ile yok etme ve Rumlara sağladığı silah desteği ile soykırım yaptırarak Türkleri adadan söküp atma politikasına gitti. Sahi ne işi vardı İngilizlerin taaaa Kıbrıs´ta?

1974 yılında soykırım faaliyetleri ayyuka çıkıyor, Makaryosun Piçleri adadan Türkleri sonsuza dek sökmek için her türlü kahpeliği yapıyorlardı. İki büyük lider Bülent Ecevit ve Necmettin Erbakan bir araya gelip Kıbrıs´a çıkartma yaptılar. Öyle bir çıkartmaydı ki dönemin iktidarı ambargoları, ekonomik krizleri göze almış iktidarlarını etkileyeceğini bile bile bu riske girmişlerdi. Çünkü Kıbrıs ve Doğu Akdeniz Türkiye için çok önemli bir coğrafyaydı. Tıpkı diğer ülkeler için olduğu gibi. Kıbrıs harekatı askeri anlamda 1974 senesinde başlasa da 50´li ve 60´lı yıllarda Türk Askerinin tüccar, tacir kılığında Kıbrıs´a geçtikleri bölge halkını silahlandırdıkları, eğittikleri ve tıpkı Gazi Mustafa Kemal Atatürk´ün Trablusgarp´ta yani Libya´da yaptığı gibi halkı gerilla savaşları yapma noktasında gerekli ortamı sağladıkları bilinen bir gerçektir. 1974 yılında Ayşe Tatile Çıkmış, Türk Ordusu Kıbrıs´a girmiş ve Türk Devleti dünyaya Rest demişti.

2000´li yıllarda Arap Baharı adı altında bir furya başladı. Tunus, Mısır, Libya, Suriye, Cezayir, Ürdün ve Yemen bu ülkeler Arap Baharı adı verilen savaşı en sert şekilde yaşayan ülkeler. Peki, Arap olmalarından başka bir ortak özellikleri var mı? Elbette var! Hepsi Akdeniz ülkesi… Arap Baharını küçük çaplı yaşayan diğer ülkeler ise Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı ülkeleri. Size de garip gelmiyor mu? Bir savaş çıkıyor, Akdeniz Ülkelerinin hemen hemen hepsi darma duman oluyor ve sonra Doğu Akdeniz´de ülkelerin 150 yılını kurtaracak doğalgaz rezervi bulunuyor. Doğalgaz rezervi gerçekten yeni mi bulundu? Yoksa evvelden bilinen bir gerçek miydi? Bana soracak olursanız Emperyalist Avrupalılar bu kaynakları çok daha evvel bulmuş ancak Esed, Mübarek, Kaddafi gibi liderlerle paylaşmak istememiş, tamamını kendileri almak istemişlerdi.

2000´li yıllarda Türkiye´yi de karıştırmak için onlarca plan denendi. Bunun en büyüğü 15 Temmuz 2016 gecesi yapılandı. Ancak Türk Milletinin azimli duruşu Anadolu´da yeni bir kardeş kavgasına imkan vermedi. Doğu Akdeniz´de bulunan Doğalgaz´ı paylaşan emperyalistler Türkiye´yi saf dışı bırakmak için her yolu deniyorlar. Türkiye Cumhuriyeti de bu engellemelere karşı hamle üstüne hamle yapıyor. Mesela Suriye´ye düzenlenen son askeri operasyonda K.K.T.C. Başbakanı Türkiye aleyhine ifadeler kullandı. Sizce bunu kendi iradesi ile mi yaptı? Yoksa o ülkelerin gazı ile mi yaptı? Kıbrıs´ta Türkiye Cumhuriyetinin varlığını tartışmaya açacak başka bir zaman bulamamış mı?

Kıbrıs´ta bulunan doğalgazın bir kısmı Mavi Vatan´da yani, Türk Karasularında ortaya çıktı. Askeri hamlelerimiz ve donanma gücümüz Mavi Vatan´da bir işgale izin vermedi. Türk sondaj gemileri de bölgede doğalgaz arama faaliyetlerine başladı. Ancak Doğu Akdeniz´de bulunan Doğalgaz pastasını Türkiye ile paylaşmayan ülkeler bir boru hattı planladılar. Bu boru hattı anlaşması İsrail, Güney Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan arasında imzalandı. Yani bu üç ülke Türkiye´yi saf dışı bıraktılar. Bu üç ülke görünen yüzler, arama yapan şirketler Fransız ve İtalyan menşeli. Yani her zaman olduğu gibi Türkiye´ye karşı bir Haçlı-Yahudi işbirliği ortaya çıktı. Bu ülkeler buldukları doğalgazı Avrupa´ya en kolay ve maliyetsiz olarak Türkiye üzerinden taşıyabilirler. Ancak maliyet hesabına rağmen Türkiye´nin yararına hiçbir hamle yapmak istemiyorlar. Bundan dolayı da boru hattını Türk karasularının kuzeyinden dolaştırıp önce Yunanistan´a oradan İtalya´ya oradan da tüm Avrupa´ya iletmek istiyorlar.

İşte tam da bu noktada Libya ile deniz sınırlarımızı belirleyen anlaşma Doğu Akdeniz´in kapısını kilitlememizi sağladı. Libya ile Türkiye´nin anlaşması İsrail, Güney Kıbrıs ve Yunanistan başta olmak üzere bütün Avrupa ülkelerinin elini kolunu bağladı. Doğu Akdeniz´den Avrupa´ya bağlanmak istenen bir boru hattında Türkiye´nin onayına muhtaç duruma düştüler. Yani Türkiye Doğu Akdeniz´de bütün Avrupa´ya ve İsrail´e çok net bir şekilde Şah çekti. Bu hamle Türkiye´nin Doğu Akdeniz´de elini güçlendirirken, ekonomik anlamda da büyük bir gelir kapısının ilk adımı oldu.

Şimdi Atatürkçüyüm diyenlere bakıyorum da ne Atatürk´ü anlayabilmişler? Ne de Türkiye´yi. Hükümeti savunmak ile Ülke çıkarlarını savunmak tabirlerini karıştırmışlar. 1974 yılında Ecevit ile Erbakan´ın aynı davada aynı ülküde nasıl birleştiklerinden hiçbir ders alamamışlar. Atatürk´ün Trablusgarp´a neden gittiğini hiç düşünmemişler. En önemlisi de Atatürk´ün Yurtta Sulh Cihanda Sulh sözünde, bu coğrafyada savaş varsa benim savaşımdır, barış varsa benim barışımdır manasını süzememişler. Uluslararası ilişkilerde ülkelerin çıkarları vardır, duygusallık yoktur. Türkiye´nin çıkarları doğrultusunda mücadele eden herkese selam olsun…