“Cennettt, Cennet” demiş rahmet olası demirci Paşa dayı karısına…

“ne oturuyorsun kalk biz gidelim de misafir rahat etsin, baksana sedirin üstünde iki büklüm heder oldu zavallılar!”

Akşama kadar dövdüğü demirden,

Anası dini ağlamışken,

Dar akşam üstü misafirliğe gelip gece ikiye kadar bir türlü kalkmayı beceremeyen konuklarına kızan Paşa´nın Cennet teyzeye bu şekilde söylediğini anlatır ve katıla katıla gülerdi rahmetli hacı babam.

Aslında naif,

Hatırnaz,

Nüktedan,

Tatlı dilli,

Mesleği ve görüntüsü ile hiç alakası olmayan yumuşacık pamuk gibi bir adamdı Keskinli demirci Paşa dayı.

İri yarı,

Etli-kemikli,

Heybetli fiziğinin aksineydi ruh hali…

Onun bu lafından sonra misafir kalkıp gitti mi, yoksa oturmaya devam etti mi hatırlamıyorum-bilmiyorum. Ama

 Bildiğim şey;

Tası tarağı toplayarak ülkemize misafir statüsünde gelip burada da üremeye son hızla devam ettiği sürece Suriyeliler, tıpkı  demirci Paşa dayının ünlemesi gibi bizde evde kim varsa ünleyip,alıp gideceğiz başımızı nere olursa artık.

Kırıkkale’de dereceye giren öğrenciler ödüllendirildi Kırıkkale’de dereceye giren öğrenciler ödüllendirildi

Maksat,

Misafir sersefil olup orda burada heder olmasın diye.

X               X              X               X

Bir ömür aynı yastığa baş koyduğu Paşasını koskoca dünyada bir başına bırakmış, hakka yürümüştü Cennet teyze.

Onun ölümü ile sağlığı bozulup takatten düşen,

Ve

Ev,

Bağ-bahçe,

Tarlanın tapusunu en büyük oğlu Cengiz´e kaptıran paşa dayı, elin-arın ayıbı, birazda kaptırdığı malın hatırı ile Cengiz abinin yanına yerleşmiştir nitekim. (Cengiz abi bizim kiracımızdı!)

Sabah herkesten önce kalkar,

Babamla camiye gider,

Akşam oluncaya kadar orda-burda gezer,

Yemek zamanı çıkar gelirdi eve.

Mal yok!..

Mülk yok,

Emeklilik hiç yok çünkü bağkur diye bir şey de yoktu o zamanlar.

Yani,

Paşa dayı hem parasız, hem mülksüz,

Hem de çok güçsüz, gelini verirse yiyor, oğlu  verirse cep harçlığı yapıyor, hepsi bu!..

Bir gün:

Sağ cebinden çıkardığı paraları saydıktan sonra sol cebine koyan Cengiz abi, babasına dönerek;

“seni kıskandığımı biliyorsun değil mi  baba… maşallah, çek derdin yok, çük derdin yok ekmek elden su gölden yaşayıp gidiyorsun dünyayı ne güzel!”

Paşa dayı dalgın dalgın oğluna bakıp,

“haklısın oğlum, parasız olduktan bana her yer fırın, her yer göl… yaşamazsam ayıp olur zaten!” der.

Teşbihte hata olmasın,

Kriz var diyorlar memlekette!..

Diyen,

Tıpkı Paşa dayı gibi kendi elleri ile cumhuriyet döneminin tüm kazanımlarını ona-buna kaptırıp açlık sınırının kıyısında kenarında yaşamaya mahkum edilmiş, emekli ve maaşlı kesim.

Olmadığını söyleyenler ise,

Varlık nedeni olanların karşısında tıpkı Cengiz abi gibi sağ cebinden çıkardığı parayı saydıktan sonra sol cebine koyanlar.

Bize de “ekmek elden su gölden” yaşamak kalıyor ancak, ne ekmek yapacak buğday bizim, fırın var, nede su içecek akarsuyumuz-göl var!..

Kaptırdık malı melalı haramiye,

Bakıp duruyoruz gözünün içine demirci Paşa gibi, yedirsin-doyursun bizi diye!..