Eskiden,

Şehrin tanınmış,

Babadan-atadan zengin,

Eşraf-esnaf-sendikacı-ağalar-beyleri yapardı siyaseti.

Yada

Onların  çocukları,

Veya

Tahsilini terbiyesini tamamlamış, konusunda uzmanlaşmış, ağzı laf dolu, köyü-kenti-arkası olan eğitimli insanlar çıkardı siyaset vitrinine,

Onlar yönlendirirdi halkı,

Onlar belirlerdi gündemi,

Onlar giderirdi ihtiyaçları…

Çünkü onlar,

Halkın içinde halkla beraber, halkın yanındaydılar hep.

Zafer caddesinde doğdum, büyüdüm,

Hala orda yaşamaktayım, biliyorum.

Ve

Mütevazilik yapmayacağım şeylerden biri, çoğunun dünü hatırlamakta zorlandığı cumhuriyet şehri Kırıkkale´mizin yaşayan hafızası olduğuma inanıyorum bu ve benzeri konularda.

Her nereli olursa olsun,

Hangi mahallede oturursa otursun,

Günde en az bir kez zafer caddesinden geçmek zorundaydı kişi (ki hala öyle!) ve bende en azından göz aşinalığı derecesinde tanırdım onu.

Ticaretin göbeği idi cadde tamam da,

Aynı zamanda siyasette bu ada etrafında kurgulanır,

Uygulamaya konurdu.

Kimler kimler geçmedi bu caddeden 1967´den günümüze...

Kolunda,

Destekçileri,

Arkasında partili, seven ve gönül verenleri olduğu halde.

İlk Hatırladığım Zühtü Pehlivanlı!..

Adaydı Kırıkkale´yi yönetmeye ve halk da karşılığını verip seçti kendini.

Bildiğim:

Seçildiğinde tarlası tapanı, evi barkı, dükkanı falan vardı çarşının göbeğinde, dönem sonunda bir çoğunu satmış, vatandaşa harcamıştı.

Çünkü o zaman siyaset denilen kurum,

Memlekete hizmet,

Vatan sevdası,

Ülke aşkı,

Alma değil, verme üzerine kurguluydu “ağalık vurma ile değil, verme ile olur” misali.

Nurlar içinde yatsın, Ağabey Pehlivanlı  aralıklarla üç dönem belediye başkanı seçildi Kırıkkale´ye ve her seçim öncesi babadan atadan kalan çok kıymetli yerlerini sattı parsel parsel ve bir metre yer alamadı ne kendinin ne evlatlarının nede dönem sonunda kendi üzerine devredilmek koşulu ile başkalarının adına.

Ambardere´den Kazmaca´ya giderken gösterdiler, “şu gördüğün, adamı diksen adam yetişecek  tepsi gibi olan 10 bin dönüm arazi Fikri beyin babası Aslan beyden kalma idi. Vekilliğe adaylığını koyduğu gün köylüler kendisinden rica etti, oda Ambardere ve Deredüzü köylerine  bağışladı” dediler. Özetle, bu günün parası ile milyonlar değerinde ki tarla,siyaset yapmanın bedeli olarak millete hibe edildi fikri bey tarafından.

Osman Ceran, Yaşar Ceyhan, Cengizhan Yorulmaz, en son Halil Tiryaki, gerek belediye başkanı olarak seçilen, gerekse milletvekili olan insanlar, almadılar, hep verdiler, hep olanlarını paylaştılar, zengindiler siyasete girerken, servet kaybedip çıktılar siyaset sahnesinden çekilirken. (Zühtü Pehlivanlı hariç hepsi ile meşveret etmişliğim var ve bir kez olsa dahi hiç birinin ağzından pişmanlığa dair en ufak bir kelime duymadım.)

2002 yılından itibaren siyaset anlayışı da siyasetçi portföyü de değişti hem ülkemizde hem şehrimizde.

Siyaset,kazan-kazan projesi üzerine oturtuldu,

Siyasetçi ise müteahhit ve makam-para sarmalına aşık bürokrat tipi oldu.

Dünün,

Yiyecek ekmeğe muhtaç olan bu günün türedi ne kadar müteahhidi, yada liyakati yalakalıktan başka  şey olmayan sözde bürokratı varsa hepsi, vatan aşkı-sevdası-engin beceri ve ulu milliyetçilik duyguları ve birde dantelli kefenleri ile siyaset sahnesindeler.

Öncesi tığ teberdiler, şimdi Karun gibi zenginleştiler.

Al ellerindeki din sömürüsünü,

Çek altlarından devlet koltuğunu,

Kırıkkaleli kadın girişimci devletten alacağı destekle büyümeyi hedefliyor Kırıkkaleli kadın girişimci devletten alacağı destekle büyümeyi hedefliyor

Çıkart üstlerinden dantelli kefeni,

Verme iki ihale,

Kestirmelerine göz yumma  üç beş naylon fatura bunların,

Gör bak, geriye sadece “dımdızlak bir beden,” yalan ve hile ile elde edilmiş üç destelik para ve birkaç cümlelik hikayesi kalır.

Not: 2002´den beri sahnelenen ve Akp tarafından siyaset kurumuna kazandırılan “temayül” denilen tiyatroyu seyrederken ve adaylar o tarihten günümüze kendini anlatırken geldi aklıma, ve az biraz sesli düşündüm!