KEFALET!..

İlk, Sivas´lı İbo´nun aldığı tüplü simit fırınına kefil olmuştum.

Henüz taksit günü gelmeden bastı sırra kadem,

“kefilin ya saçı, yaka sakalı” misali borç oldu benim.

Ali,

Erkek-bayan üzerine giysi ne bulduysa aldı İstanbul Osman beyden koli koli,

Sattı karı ona,

Satamadım dedi kaldı  borcun anası bana.

Süklüm püklümdü pastacı Ahmet vardığımda yanına.

Gözleri dalgın,

Aklı havada, gövdesi sandalyede,

Bir eli çenesinde,

Diğeri filtresi yanmakta olan sigarasında…

İcra ile götürülmekte olan takıma tezgaha sahip çıkıp,

“Zaman verin öder borcunu arkadaşların iyisi” dedim ve bastım imzayı.

Ahmet mi?

Hala gitti gider!..

Bilal, Semih, Dursun,

Toplasan etmez üçü bir insan,

Yediği içtiği, konuştuğu verdiği sözü ciddiye alsan,

Toprak oynar, taş yarılır,

 Kan akmaz sıksan kafana bir kurşun.

Bir de Mehmet ağabeyimiz vardı bardağı taşıran son damla!.. (yine de mekanı cennet olsun)

Kırıkkaleli genç doktorun kuzeni konuştu! Kırıkkaleli genç doktorun kuzeni konuştu!

Partilimiz,

Büyüğümüz,

Canımız-ciğerimiz,

Yazarımız-Şairimiz!..

İki gün gezdi benle birlikte köy kasaba,

Attırdı imzayı esnaf kefalete,

Sen sağ ben selamet sonrasında.

Öyle canım yanmış öyle canım yanmıştı ki bunda,

“mahkumun kötüsü gardiyana dert yanar” misali,

İcraya gelen avukata kusmuştum içimde biriken ne kadar yediğim dost kazığı varsa.

Güldü ismi lazım olmayan avukat!..

Ve

Evladım dedi; “Söz vermek, göz! vermek gibidir, içinin acıması o  nedenledir eminim, geçer.

Ama kefil olmak farklı..

Kefalet,

Arkadaşım ödemez, ben öderim demek…

Borç onun değil benim demek…

O almadı, ben aldım demek…

Ne varsa ortalıkta temizlenecek boktan, muhatap o değil, benim demek,

Kısaca, kefil olmak “ütülmek” demektir Türk siyaset ve ticaret hayatında benim güzel yeğenim…

1.90 boyunla iki çimento torba darası kilonla, sarı saçın ela gözünle halt etmeden, çok konuşmayıp ödeyeceksin borcunu…

Ödedik nitekim ilerleyen yıllarda birazını kurtarsak da,

İyiyken Kötü olduğumuza yanarak sevgili ve merhum Mehmet ağabeyimizle...

Dün bir arkadaşım ile iddialaştık seçilmiş birinin engin bilgi ve deneyiminin olduğuna dair, yetim malının korunması konusunda ise  ne kadar hassas, titiz dürüst! olduğu noktasında.

Kefilim dedi!..,

Aksi olur ve ispatlanırsa, cumhuriyet meydanında öderim kefaretimi cümle alem ortasında hem de dedi.

Ve

Kefil oldu!..

Hikaye bu ya:

Sıkıntılı gördüğü İdris´e nedenini sorar Temel;

Hiç sorma gardaş öptüler beni gıdığımdan öptüler!..

“Üzüldüğün şeye bak be birader, bu da dert mi” der Temel, Beni de üttüler üttüler!..  seni öpen biliyor, beni bütün şehir…

Kıssadan hisse:

Ben kefil oldum, bir değil beş değil on beş değil, beni herkes ve tüm şehir biliyor…

Yakında bu arkadaşı da tanıyacak;

Hem de cumhuriyet meydanından!..