GÜNCEL 6.05.2018 15:31:02
BİR ÇALILIÖZ ÖYKÜSÜ

BİR ÇALILIÖZ ÖYKÜSÜ

BİR ÇALILIÖZ ÖYKÜSÜ

70´li yılların sonları artık.

Kırıkkale, Çalılıöz Mahallesi.

Her akşam iş çıkışlarında bir bahçede çayla demlenen komşuluklar. İnsanların belki de saflığa, onun yokuşlarına son yolculukları. Ve bizim, İnsan oluşun aslında toplum oluştan geçtiğini ilk anlamaya başladığımız yıllar.

Bir bahçede çam sakızı çoban armağanlarının paylaşıldığı; kederin , sevincin sonuna kadar bölüşüldüğü zamanlar.

Televizyon dizilerinin herkes tarafından büyük bir merakla izlendiği siyah beyaz mekanlar; Küçük Ev´ler, Kaçak´lar, Cehennem Sıcağında´lar… Doktor Richard Kimble, Laura, Clara Varner … Hepsi sanki birer komşumuz. Bayanların sohbetlerinde hep onlar var, biz daha çok Kızılderili Jim´i tutuyoruz; ilginç geliyor bize.

Her milli maçta televizyonlu evlerde kurulan tribünler. Ve ardı arkası gelmeyen mağlubiyetler. Maç sonunda birkaç pozisyonla teselli arayışlar; ´´Yasin ne kurtardı ama...´´ ´´Engin ne çalım attı, adamın belini kırdı adeta...´´

Çalılıöz… Hayallerimizin büyülü, renkli mekanı.

Tüm çocukluğumuzun lâl renkli masallarla örüldüğü, nefes almayı öğrendiğimiz o tipler ve karakterler coğrafyası.

Ve bir Çalılıöz öyküsü.

Yaşanabilir değil gerçekten yaşanmış bir öykü.

Ortaokul bitmiş, artık eylülden itibaren liseli olacağız, yaz tatili. Artık kendimizi  ´Adam´dan saydığımız zamanlar. Öyle ya adamsak eğer artık çalışmalı, para kazanmalıyız; anneden, babadan harçlık isteyecek zamanları çoktan geçtik.

Ve karar alıyoruz mahalle çetesi olarak, yarın ilk olarak Hasandede Tuğla ve Kiremit Fabikasına gidip iş talep edeceğiz. ‘Biz çalışabiliriz artık, hatta ağır işleri bile yapabiliriz!´diyeceğiz.

Patron bizi deneme amaçlı olarak önce  tuğla çıkarılan bölümde deniyor. Arı gibi çalışıyoruz sonra onay çıkıyor, yarından itibaren bu fabrikanın birer çalışanıyız. Ve diyor ki, ´Sakın devamsızlık yapmayın  bakın gelmediğiniz gün iş çıkmaz ha!´

İlk hafta aferinler alıyoruz, meğer biz neymişiz de haberimiz yokmuş. Ancak özde çocukluk var,  moral güç ne kadar dorukta olursa olsun iş çıkışlarında yorgunluk sesleri gelmeye başlıyor. ´ ´Yarın ne yapsak da işe gitmesek´´  düşüncesi aslında hepimizde çoktan oluştu ancak cesaret edip bunu sesletecek arkadaş yok.

 

Arkadaşın aklına adaletin temsilcisi geliyor birden. Diyor ki, ´´Yarın adaletin temsilcisine danışalım, uzun zamandır konuşmuyoruz onunla, küsmesin sonra! O, en doğru kararı verir!´´ 

Adaletin temsilcisi, bizi hep haklı çıkaran 2.5 Liramız!

O gerçekten büyük para, Liranın tam iki buçuk katı. Sinema, gazoz, simit eşittir 2.5 Lira.

Zor durumlarımızda onu havaya atıyor, adaletin tecellisini bekliyorduk. Yazı ya da tura gelirse bizim dediğimiz oluyor, dik gelirse neyi istemiyorsak o; adaletin ta kendisi!

Sabah hepimiz toplanma alanındaydık,  bir kişi hariç. Adaletin temsilcisi ondaydı.

Birden zavallı bir serçe dikkatimizi çekiyor, koşarak yanına varıyoruz. Muhtemelen bir araba çarpmış, belki de son anlarını yaşıyor. Büyük bir çaba ile onu yaşatmaya çalışıyoruz. Çok farklı fikirler çıkıyor ortaya;

-Arkasını iyice sıkalım, canlanırmış!

-Bence su içirelim, ağzını açıp kapıyor baksanıza!

-Şerafettin Amca´dan Aspirin alalım...

-Yok yok Gripin daha iyi gelir!

İlk defa bu kadar yakından bir ölüme tanık oluyoruz.

Sonunda artık bizden biri olan serçe, yavaşça bedenini salıveriyor. Donakalıyoruz. Meğer ölüm önce soğumakla başlıyormuş. O sıcacık beden soğudukça soğuyor sanki.

-Kaç yaşındaydı acaba?

-Annesi babası ararlar şimdi!

-Ya kim çarptıysa bulup taşlayalım!

Karar alıyoruz.

Artık bizden biri olan bu genç ölüme şanına yakışır bir cenaze merasimi yapmalıyız.

Öyle yapıyoruz; onu dualarla Yahşihan Mezarlığına doğru götürüyoruz. Bİricik serçemizi, Rüzgarlı Bayıra gömmeliyiz; en zirveye! Sonunda Rüzgarlı Bayıra varıyoruz. Yıkıyoruz ve sonra cenaze namazı. Hepimiz haklarımızı sonuna kadar helal ediyoruz. Bir arkadaş mezarını kazıyor özenle, sapıtma ağaçlarını hazırlıyoruz. Onu çoktan yıkadık, kefenledik ve namazını kıldık, defnediyoruz işte. Özenle koyuyoruz mezarına, sonra sapıtma ağaçları döşeniyor ve kimse toprak atmaya yanaşmıyor ama buna mecburuz.

 

 

Tüm arkadaşlar mezar başında bildiğimiz duaları okuyoruz sırayla. Ve en bilgemiz, en çok dua bilenimiz artık son söz için uzaklaşmamızı istiyor.

-Sevgili serçe biraz sonra Münker ile Nekir gelecekler lütfen ama lütfen söylediklerimi tekrar et ve korkma olur mu! Bak biz buradayız tamam mı! Ya sen Vallahi de billahi de cennetliksin!

 

Hüzün doruklarımızda, gözlerimiz nemli; aslında şu kararı çoktan aldık hepimiz:Bir daha bir hayvana asla ama asla zarar vermeyeceğiz! Kelimelerle bunu sesletmemiş olsak da bu bakışlarımızda çoktan yasalaştı bile.

 

Ve ertesi gün...

Patron kapıda karşılıyor bizi.

-Çocuklar sizi işe alırken bir karar almıştık biliyorsunuz...

-Metin Ağabey cenazemiz vardı...

-Ya çocuklar böyle durumlarda haber verin ama! Ah ya söylesenize, başınız sağolsun!

O minik serçe bizim gerçekten cenazemizdi, hiç abartısız bizden biriydi ve artık Yahşihan Mezarlığında bir yakınımız daha yatıyordu. Ve her gidişimizde Rüzgarlı Bayıra oturuyor önce ona dua ediyorduk. Bizi biz yapan değerlerden biri, artık o Rüzgarlı Bayır ve serçemizdi.  


Diğer Haberler

29.03.2024

28.03.2024

27.03.2024

26.03.2024

25.03.2024

23.03.2024

22.03.2024

21.03.2024

20.03.2024

19.03.2024

18.03.2024

16.03.2024