ANLAMIYORUM!..

 

Giden bilir!..

Kalecik şehir meydanında,

Atatürk heykelinin ardında nerdeyse yüz yılın kahvehanesi vardır şehre gelen köylünün dinlence, yerleşik halkın eğlence mekanı olan...

Sol çaprazın da ise eski taş “adliye” binası.

Çok eskiden,

Hükümet konağı ve adliye ortak kullanırdı o binayı,

Ama

Şu an müstakil,

Sadece adliye ye ait bir mekan!..

Ayakkabı sarayımız oldu içinde çeşit çeşit,

Rengarenk,

Her numaradan her kaliteden “ayakabısı” olan.

Elbise sarayımız var keza…

Üstüne  uyan insanların,

Midisi,

Minisi,

Maksi-tesettürü,

Ve

Yine renk renk can canlı “elbisesi” olan…

“Telefon sarayı,”

“Saat sarayı”

“simit sarayı”

Var da var her türlü metea,

Ürün, mal satan işyeri…

Ve

Saray diye anılması işyerlerinin, çok moda oldu son yıllarda ülkemizde.

Tam bunları düşünürken, taş binanın üzerine asılmış gözümün takıldığı tabelaya dikkat çektim yanımda duran Ümit Nuri Kocaballı ile birlikte diğerlerinin.

“ Adliye Sarayı!”

“abi adliye binasının “saray” diye adlandırılmasının özel bir durumu var mı,

 tıpkı içinde renk renk çeşit çeşit can canlı ayakkabı, elbise, telefon, simit, vesaire satılan dükkanlar gibi herhangi bir iş yeri gözü ile bakıyor birileri de o nedenle mi “saray” ismi koymayı tercih ettiler “adaletin” tesis edilip dağıtılması gereken yere!?

Yoksa,

Sırf rekabet ortamı oluşsun babından diğer işyerleri ile aralarında,

Yada

Modaya uyma açısından mı tercih edilip müstakil ve özel olması gereken ismi “saray!” ismi ile taçlandırma gereği duydular!?,

Diye sordum,

Kem küm etti, bir şeyler anlattı,

Sarayın adaletinin saraya ait olabileceğinden falan dem vurdu,

 Ama

Doğrusunu söylemek gerekirse bu açıklamadan bir şey anladım dersem külliyen yalan olur…

Yani demem o ki,

Adliye binasına neden “saray diyoruz, ne ben anlıyorum, ne de doğru düzgün biri anlatabiliyor bana!..

X                           x                       x                          x                         x

Hayatında bir kez  ilk mektebin ilk kitabı “cin Ali´yi” okumamışlar,  Karl Marks´ın kapitali dahil (nerdeyse sekiz bin sayfa) 9 yıla 250 kitap sığdırıp okumuş Atakan´dan rahatsız.

Çünkü,

İsmet paşanın dediği gibi bilgisi olmayanların fikir beyan etmeye alıştığı ülkemizde, dokuz yaşında bir çocuk alışkanlıkları ters yüz ederek ve bilerek, yorumlayarak, okuduklarına kendinden de katkı sağlayarak  “fikir” beyan ediyor…

Eşyanın tabiatına aykırı!..

 9 yaşında bebeyle aşşık atamayacağını gören zavallılar, anasının tıpkı anam gibi taktığı “eşarbının” üzerinden yada röportaj esnasında annesine olan ifadesinden dolayı saldırıya geçtiler sabiye…

Ama

Yemezler!..

Biliyoruz ki, Memlekette Atakanlar çoğaldıkça kendi yaşam alanları daralacak, beklide hiç kalmayacak, o nedenle korkuyorlar ve o korku ile saldırıyorlar dokuz yaşında bir çocuğa!..