GAZETEMİZE MEKTUP GÖNDERDİ

8 Kasım 2020 Tarihinde Prof. Dr. Gizem Saygılı tarafından ortaya atılan iddialar gündeme bomba gibi düşmüştü. Prof. Dr. Gizem Saygılı, Kırıkkale Üniversitesi Dekanı Prof. Dr. Sedat Aktan hakkında görevi kötüye kullanmak suçundan YÖK´te soruşturma açıldığını, YÖK tarafından soruşturma izni verildiğini, Aktan´ın karara itiraz ederek, soruşturmayı Danıştay´a taşıdığını, Danıştay tarafından yapılan inceleme sonucunda Prof. Dr. Sedat Aktan hakkında dava açılmasına karar verildiğini ifade etmişti. Bu açıklamalar gazetemizde de yer almış ve gündeme bomba gibi düşmüştü. Haberin ardından Kırıkkale Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sedat Aktan, gazetemize bir mektup göndererek Prof. Dr. Gizem Saygılı hakkında FETÖ şüphesi olduğunu ifade etti. Ayrıca Saygılı´nın kendisini tehdit ettiğini ve konunun yargıya taşındığını ifade eden Aktan, Saygılı´nın Adana Dr. Ekrem Tok Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinden aldığı “suça yönelik cezai ehliyeti olmadığına dair” 06.02.2019 tarihli kurul raporuna istinaden “ceza verilmesine yer olmadığına” karar verildiğini ifade etti.

(Not: Önceki haberimiz de bu haberimiz de tamamen şahısların ifadeleri olup, gazetemizle ilgili ithamların hiçbirini kabul etmediğimizi bildirir, ifade özgürlüğü nedeni ile her iki tarafında iddialarını haberleştirdiğimizi, yapılacak olan yargılamanın sonucunu da yine haberleştireceğimizi beyan ederiz. Dolayısı ile Aktan´ın mektubunu gazetemizle ilgili olan kısımlar dahil olduğu gibi yayınlıyoruz.)

 

İŞTE AKTAN´IN MEKTUBU

Sayın Çağlar ATMACA, Sizi tanımıyorum ve muhtemelen siz de beni tanımıyorsunuz. 08.11.2020 tarihinde, mansetgazetesi.net internet sitesinde sizin imzanızla haberleştirilen, masumiyet karinesine aykırı olarak yani anayasal hak olan “Suçluluğu  hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” hükmü hilafına, hakkımda saptırılmış veya asılsız, delilden yoksun bir şekilde kaleme alınan haber ve aynı içeriği haiz basılı yayınınızla ilgili bir tekzip yayınlatıp yayınlatmama konusunda bir haftadır kararsız kaldım. Zira TEKZİP kelimesi bilindiği üzere YALANLAMA anlamına gelmekte ve doğrusu memleketimin bir insanına/kuruluşuna YALAN HABER isnadında bulunmak istemedim. Umarım bu cevabi mektubum tam metin olarak yayımlanır ve hukukun resmi ve belki soğuk olarak tanımlanabilecek dilinde tekzip metni talebinde bulunma gereği kalmaz. Bu konuda ümitvâr olmamda, bir siyasi partimizin İl Başkanı hakkında, hafta içinde her türlü yaşanmışlık iddialarınıza rağmen, hakkı teslim eden yazı yazabilme olgunluğunu göstermeniz de etkili olmuştur.

DEKAN VEKİLLİĞİ YAPMAK ZORUNDA KALDIM

Daha önce SDÜ´de, Mayıs 2015-Ocak 2018 döneminde Rektör Yardımcısı olarak görev yaptım. Bunun dışında Eğitim Fakültesinde kadrolu sadece bir profesör olması ve Y.K. isimli bu profesörün de (FETÖ´nün kapatılan Fatih Üniversitesinden gelen ve sonradan başka gerekçelerle birlikte KHK ile kamu görevinden ihraç edilmesiyle durumu net olarak anlaşıldığı üzere) dekan olarak atanmasının imkânsız olması nedeniyle, geçici olarak dekan vekili olarak görevlendirildim. Ancak çeşitli nedenlerle ve en önemlisi araya 15 Temmuz darbe girişiminin de girmesiyle 2017 yılı Temmuz ayına kadar 2 yıl 2 ay dekan vekilliği yapmak zorunda kaldım.

REKTÖRÜN ÖNERİSİ İLE DEKAN YARDIMCISI ATADIM

Müşteki G.S. isimli şahıs 6 konuyla ilgili olarak beni değil dönemin Rektörünü şikâyet etmiştir. YÖK Denetleme Kurulu (YDK) 29.11.2017 tarihinde inceleme onayı vermiştir. Tarihe dikkatinizi çekerim. Dekan vekilliğinden istifamdan sonra verilen bir inceleme emri ve devamı olan süreç söz konusudur. Bu 6 iddiayla ilgili tarafıma ŞAHİT sıfatıyla sorular yöneltilmişti. Bilgim olmayan 4 konu dışındakilere 15.01.2018 tarihinde cevap verdiğimi hatırlıyorum. Konulardan biri, “bölümde ihtiyaç olmasına rağmen, müştekinin doçentlik kadrosunun verilmemesi” hususudur. Müştekiyi Rektörün önerisi üzerine Dekan yardımcısı olarak da atamıştım. Ancak hemen akabinde oluşan FETÖ şüphesi nedeniyle, durumu vakit geçirmeden Rektöre ilettim. Bunun dışında FETÖ döneminde mağdur edilmiş çok sayıda akademisyen kadro beklediğinden ve bunlarında çoğu G.S.´den çok önce ilgili kadroların şekil şartlarını yerine getirdiğinden, en azından ilk kadro ilanında ilana çıkılması mümkün değildi. Bu arada G.S.´nin kadro talebi altında yukarıda bahsedilen Y.K. isimli FETÖ´den sonradan ihraç edilecek Bölüm Başkanının imzası bulunmaktaydı. Bir başka önemli husus da söz konusu yazının 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununda atıfta bulunulan nitelikte olmamasıydı. Yani “GEREKÇESİZ ve şahsa özel bir kadro talebi” olmasıydı. İnceleme ve soruşturma süreçlerinde, ıslak imzalı 2 ifadeyle birlikte diğer dekanları da şahit gösterdiğim gibi, Rektörlüğün yetki ve takdir alanında olan kadro planlamasında yer almayan taleplerin fiziken Rektörlüğe gönderilmemesi, yine Rektör tarafından talimatlandırılmıştı.

TANIKTIM ŞÜPHELİ OLDUM

Ancak söz konusu GEREKÇESİZ ve şahsa özel kadro talep yazısından Sayın Rektörü mutlak surette bilgilendirmiştim. Sürecin başında kendisine yöneltilen soruya, detay vermeksizin sadece Rektörlüğe yazının gönderilmemiş olmasına vurgu yapması, beni sonradan şüpheli durumuna düşürmüştür. Konuyla ilgili düzeltme yapacağı sözünü yerine getirmemesi ve soruşturma aşamasında gösterdiğim şahitlerin dinlenmemesi, eksik soruşturma yapılması vb. nedenleriyle 2 kez ifade vermek zorunda kaldım ve gariptir bana gelen yazılarda DİSİPLİN SORUŞTURMASI olmasına rağmen, ceza soruşturmasıymış gibi bir durum ortaya çıkmıştır. Özetle usul ve esastan hatalı bir süreç yürütülmüştür. ANCAK SÜREÇ TEKEMMÜL ETMİŞ DEĞİLDİR. YANİ KONUYLA İLGİLİ OLARAK SONUÇLANAN, YENİ BAŞLAYAN VEYA DEVAM EDEN HİÇBİR YARGILAMA BULUNMAMAKTADIR. Haber metninde ifade edildiği üzere, “HAKKIMDA KESİNLEŞMİŞ BİR YARGILAMA KARARI KESİNLİKLE YOKTUR”. Velev ki olmuş olsun, yargı sürecinin sonucunun ve nihai kararın beklenmesi, masumiyet karinesinin gereğidir. Aslına bakılırsa  iddiasını ispatlamakla yükümlü olan iddia sahibidir. Ancak maalesef ülkemizde bu tür haberler kolaylıkla yapılabilmektedir. Bu arada G.S.´nin benzer içerikte haber yaptırmaya çalıştığı, ulusal yayın yapan bazı basın organlarının karşı tarafa da söz hakkı veren sorumlu ve hakkaniyetli yaklaşımına buradan bir kez daha teşekkür etmek isterim. Özetle;

KESİNLEŞMİŞ BİR KARAR YOK

1. Hakkımda “görevi kötüye kullanmak” ile ilgili tamamlanmış veya devam eden bir yargı süreci ve kesinleşmiş bir yargı kararı kesinlikle yoktur. Bir Dekan olarak yargılanıp yargılanmayacağıma nihai kararı verecek makam Danıştay´dır. Danıştay´a 11 Haziran 2020 tarihinde 43 sayfalık dilekçemi ve 130 sayfalık ekini sunmuş bulunuyorum. Haberinizden sonra, UYAP üzerinden yaptığım kontrolde, 13 Ekim 2020 tarihinde karar aşamasında olduğu bilgisi yer almakta ancak sonuca henüz ulaşılamamaktadır. Haberinizden sonra avukatım aracılığıyla aldığım bilgi, sürecin lehimde sonuçlanmış olduğudur. UYAP sistemi üzerinden sonuca ulaşabilmek için, kararı veren hâkimlerin imzalarının elektronik ortamda tamamlanması gerektiği bilgisi aktarılmıştır. Tekrar ediyorum, eğer Danıştay yargılanma kararı vermiş olsa bile, kesin yargı kararı oluşuncaya kadar masumiyet karinesine uygun olarak, Anayasanın 38´nci maddesi gereği kimse beni ya da bir başkasını suçlu sayamaz.

2. G.S.´nin doçentlik kadrosu benim dekan vekilliğim sonrasında ve hatta 2018 Ocak ayında istifa ettiğim Rektör Yardımcılığı görevimden sonra dahi verilmemiştir. İncelemeye konu GEREKÇESİZ ve ŞAHSA ÖZEL kadro talep yazısının tarihi 20.10.2015 olup, aradan geçen uzun süreye rağmen yine de G.S.´nin başvurabileceği bir ilana, dekan vekilliğimin bitiminden sonra da çıkılmamış olmasını dikkatinize sunmak isterim.

YASAL ÖZLÜK HAKKI DEĞİL

3. Doçent unvanını alan bir kişinin otomatik olarak doçentlik kadrosuna atanması, aynen doktorasını bitiren bir kişinin otomatik olarak Dr. Öğretim Üyesi olarak atanması veya doçentlikte beş yılını dolduran ve diğer şartları yerine getiren birinin otomatik olarak profesörlük kadrosuna atanması gibi bir sonuç doğurmamaktadır. Yani haber metninde yer aldığı gibi kesinlikle yasal bir özlük hakkı değildir.

4. G.S.´nin hakkımda müşteki olduğu bir mobbing olayı, suç duyurusu vb. kesinlikle olmamıştır. Zira haber metnindeki mobbing iddiasıyla ilgili ne yukarıdaki konu kapsamında, ne de başka bir zaman herhangi bir şekilde ifademe dahi başvurulmamıştır.

Bugün kara yollarında durum Bugün kara yollarında durum

İSTİFAM İSTENİLMEDİ

5. Şikâyetlerden sonra istifamın istendiği iddiası apaçık bir yalan ve iftiradır. Öncelikle G.S.´nin şikâyet ettiği kişi ben değilim. Yukarıda bahsettiğim gibi Dekan Vekilliğinden, G.S.´nin şikâyeti üzerine YÖK´ün dönemin Rektörü hakkında inceleme başlatılması emrinden çok daha önce istifa etmiş bulunuyorum. Eğer kast edilen Rektör Yardımcılığı görevinden istifamsa, Ocak 2018´de verdiğim istifa dilekçemin onaylı bir örneği halen elimde olup, içeriğini yani gerekçesini sizinle paylaşmam doğru olmayacaktır. Ancak, haberinizde yer alan ve G.S.´nin ifadesiyle istifamın istendiği iddiası kesinlikle yalan ve iftiradır. Aksini iddia eden olursa, imkânsız olmakla birlikte varsa delil ve belgesiyle birlikte tekzip edebilirler.

KÜÇÜK DURUMA DÜŞMÜŞTÜR

6. Dekan atamalarının Rektör tarafından yapıldığını ifade etmek, profesör olmuş, senatör olarak görev yaptığı da anlaşılan iddia sahibini küçük duruma düşürmüştür. Bir Rektör vekâleten Dekan görevlendirebilir ama bunun da bilgisini YÖK´e göndermek zorundadır. Kanun gereği bütün Dekan atamaları YÖK Genel Kurul Kararı ve Başkanlık onayıyla yapılmaktadır. Kadrom Isparta Uygulamalı Bilimler Üniversitesinde olduğundan, Kırıkkale Üniversitesi Rektörlüğünün başka bir Üniversiteden vekâleten dekan ataması da mümkün değildir. Özetle asaleten Dekan olarak atanmam YÖK kararıyla olmuştur. G.S. kendisiyle çelişmiş ve YÖK´ün sözde görevi kötüye kullanma suçu sübuta ermiş birini dekan olarak atadığı iftirasıyla, YÖK hakkında da zımni bir suç isnadında bulunmuştur. Burada şunu eklemek isterim: Diyelim ki yargılanma kararı çıktı, yargılandım ve suçlu bulundum. Memleketimin adını taşıyan Üniversitemize ve bana güvenerek, uyum içinde yaklaşık 1.5 senedir çalıştığımız Rektörümüz Sayın Ersan ASLAN´a leke gelmesini zül kabul eder ve anında istifa ederim. 2015 yılından bu yana çeşitli kademelerde yaptığım yöneticilik görevlerinde, devlet hassasiyetleri, adalet ve tutarlılık çerçevesinde çalıştım ve hiçbir zaman koltuktan güç almadım. Yöneticilik bir organizma gibi hareket etmeyi, mütemmim cüzler gibi tavır geliştirmeyi gerekli kılar. Bir kez daha bu ortamı oluşturan Rektörümüz Sayın Ersan ASLAN´a teşekkür ederim.

YDK´YA ŞİKAYET EDECEĞİM

Haber metninizde yer alan unsurlara biraz etraflıca olsa da cevap verdiğimi düşünüyorum. G.S.´nin halen görev yaptığı Üniversite üst yönetimini de konuyla ilgili bilgilendirmiş bulunuyorum. Aynı şekilde, o ilde haber yaptırdığı yerel basın kuruluşlarına da telefonla ulaştım ve açıklama yapma isteğimi ilettim. İletişim numaram istendi ve sorumlu/yetkili kişi ya da kişilerin beni arayacakları ifade edildi. Ancak bugüne kadar henüz dönüş yapılmadı. O basın kuruluşlarına ve yalan, asılsız iddialarını haberleştiren G.S. ile yargı veya YÖK nezdinde girişimde bulunacağım. G.S.´yi şikâyetimi muhtemelen mahkemeye taşımayacağım. Bunun nedenini, kesinleşmiş başka bir yargı kararı bağlamında aşağıda daha ayrıntılı açıklayacağım. G.S.´nin iddialarıyla anayasal hakkım çiğnenmiş, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 53´ncü maddesinde yer alan “Dayanaksız, yersiz ve kasıtlı olarak suç isnadında bulunmak.” ve “Basın-yayın veya bilişim sistemlerini kullanarak amiri, iş arkadaşları, personeli, hizmetten  yararlananlar veya öğrencileri hakkında gerçeğe aykırı açıklamada veya haksız isnatta bulunmak veya rızaları olmaksızın özel hayatlarıyla ilgili açıklama yapmak.” hükümleri kapsamında suçlar işlenmiştir. Konuyla ilgili şikâyet, maddi ve manevi tazminat hakkımı saklı tuttuğumu belirtir, Danıştay´ın nihai kararının tarafıma tebliğinden itibaren, şahıs hakkında YDK nezdinde şikâyetçi olacağımı eklemek isterim.

KADRO ALSAYDI İSTİFA EDERDİM!

Yukarıda GEREKÇESİZ ve şahsa özel kadro talebinden bahsetmiştim. Bu yazıdan dönemin Rektörü şifahen bilgilendirilmiş, ancak yine onun talimatıyla yazı Rektörlüğe gönderilmemişti. Diyelim ki, Rektör, mutabık kaldığımız FETÖ şüphesine rağmen, bu yazıyı Rektörlüğe gönder, ben kadrosunu ilan edeceğim deseydi, tavrım ne olurdu? Şüphesiz anında Dekan vekilliğinden istifa eder ve ne olursa olsun o yazının altına imza atmazdım. Geçtiğimiz Haziran ayında talebim üzerine YDK tarafından bana verilen ifadelerde, Rektörlük şüpheli konumuna düşürüldüğüm madde dışındaki diğer 5 hususla ilgili G.S. için FETÖ şüphesini haklı kılan çok sayıda beyanda bulunmuştur. Anlayamadığım nedenlerle bu konularla ilgili açıklamalar, şahsımı ilgilendiren tek maddeyle ilgili olarak değerlendirmeye alınmamıştır. “FETÖ şüphesi” ifadesinin olur olmaz yerde ve çokça kullanımı, kavramı artık iğdiş ettiğinden, doğrusu bu konu üzerinde daha fazla durmak da istemiyorum. Olayın beni ilgilendiren tek boyutu, Mayıs 2015 – Temmuz 2017 arası yani dekan vekilliği dönemim hatta bu dönem içinde söz konusu yazının ait olduğu Ekim 2015 ayı olup, benden sonra bu şüphe ve soruşturmaların akıbetinin ne olduğu, halefim Dekan Vekili ve Rektörün sorumluluğundadır. Görevim gereği öğrendiğim ve gizli kalması gereken bilgi ve belgelerin açıklanması 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununa göre suç olduğundan, burada ayrıntılı bilgi vermeyeceğim.

CEZAİ EHLİYETİ YOK RAPORU ALDI

Yargı kararı kesinleşmiş bir başka konudan bahsetmek isterim. İddia odur ki, G.S. iki farklı Üniversiteye kadrosuyla geçmek ister ve ben de haberim olarak ilgili rektörleri arayarak engel olmuşum. Adı geçen 2 rektörü de telefonla arayıp durumu sorduğumda, böyle bir kadro ilanının gündemlerinde bile olmadığını ifade etmişlerdir. G.S. bu konuyla ilgili olarak, Şubat 2018´de şahsıma hakaret, (bir erkek olarak benim ağzıma alamayacağım) galiz küfürler ve öldürme tehdidi içeren iki telefon görüşmesi yapmıştır. Şahsımla ilgili bunun dışında FETÖ tarafından da gerek sosyal medyada isimsiz olarak yapılan tehdit ve hakaretleri, gerekse hapishanede tutuklu ve hükümlü terör örgütü üyelerince bir şekilde iletilen hiçbir tehdidi yargıyı meşgul etmemek adına dava konusu yapmadım. Ancak G.S. isimli şahıs aramalarının ertesi günü 2 kez daha arayıp, çağrılarını cevapsız bırakınca SMS ile eşim ve kızımı dağa kaldırtmakla tehdit etmiştir. Kendisi hakkında suç duyurusunda bulundum. G.S. hafta içi mesai olmasına ve Isparta´da bulunması gerekmesine rağmen, Antalya´da olduğunu, kriz geçirdiğini, başkalarına da benzer aramalar yaptığını, mesajlar attığını söylemiş ve ne hikmetse Antalya´da köklü bir Üniversitenin hastanesi olmasına rağmen tedavi için İstanbul Şişli Etfal hastanesine gitmiştir. İstanbul´da Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi vb. olmasına rağmen, yine ne hikmetse Endokrinoloji uzmanı kardeşi Dr. E.S.S.´nin görev yaptığı Şişli Etfal´de tedavisi uygun görülmüştür. Bu süreçte mahkemede ve gönderdiği mesajlarda özür dilemiş ancak özrü tarafımdan kabul edilmeyince, olaydan tam 1 yıl sonra Adana Dr. Ekrem Tok Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinden aldığı “suça yönelik cezai ehliyeti olmadığına dair” 06.02.2019 tarihli kurul raporuna istinaden “ceza verilmesine yer olmadığına” karar  cümlesiyle söz konusu dava sonuçlanmıştır. Yargıyı gereksiz yere meşgul etmemek adına bu rapora itiraz etmedim. UYAP üzerinden erişilebildiği üzere, 22.04.2019 tarihindeki 2018/102 Esas Nolu dosyanın görüldüğü 2´nci celsede kayıtlara geçmesini istediğim şu ifadeler duruşma tutanağında aynen yer almaktadır: “Sanığın mahkeme tarafından bana verilen raporuna göre baktığım zaman bu suç işleme hususunda ehliyetsiz olduğuna karar verilmiştir… Adli tıp kurulu raporuna bir diyeceğim yoktur. En azından hayatımın kalan bölümünde karşımdaki kişinin akıl sağlığı hususunda bilgi sahibi olmuş bulunmaktayım. Takdir mahkemenindir.” Eğer haberinize konu iftiralarını yargıya taşısam, muhtemelen yeni bir rapor sunulacak ve ceza almayacaktır. Ancak konuyu YDK aracılığıyla Üniversitesine taşırsam, muhtemelen ibraz edeceği Psikiyatri raporuyla malulen emekliliği söz konusu olabilecektir. Bu konuda önümüzdeki günlerde nihai kararımı vererek, girişimde bulunacağım. Bu ve benzer haberi yapan Karaman, Isparta ve varsa diğer illerde alıntılama yoluyla haber yapan yerel basın organlarıyla ilgili olarak, size gösterdiğim nezaketi onlara göstermeyeceğimi özellikle ifade etmek isterim. Umarım siz de tekzibe ve hukuki mücadeleye gerek kalmadan mektubumu yayınlarsınız. Size bu mektuptaki satırlarda yer alan beyanım yeterli gelmez ve basın meslek etiği ilkeleri uyarınca sorumlu gazetecilik yapmak isterseniz, iddia sahibi G.S.´nin kendisine teyit amaçlı sorabilir, eğer inkâr eder ve delilleri görmek isterseniz, elimdeki resmi belgeleri de ibraz edebileceğimi ifade etmek isterim. Eski haber içeriğini ve sosyal medya paylaşımlarını kaldırarak, mektubumu ifade bütünlüğünü bozmadan, her türlü mağduriyetim ve kızgınlığıma rağmen isimleri gizleyerek yaptığım açıklamalarda yer alan hususları aynı şekilde cevap hakkım gereği basılı ve çevrimiçi olarak yayınlamak şeklinde gereğini yaparsanız, her türlü yasal hakkım saklı kalmak kaydıyla, özür değilse bile bir helallik borcunuz  olduğunu bilmeniz yeterlidir.

Çağlar Bey, biraz uzun oldu farkındayım ama açık bir nokta, akıllarda soru kalsın istemedim. Bir haftadır sizin haberiniz özellikle Isparta´da elden ele dolaşmaktadır. Bunu yayan kişi de öğrendiğim kadarıyla yine G.S. isimli şahıstır. Haber linkini telefonla arayarak ve/veya whatsapp üzerinden, aralarında FETÖ üyelerinin de bulunduğu çok sayıda kişiye göndermiştir. Özellikle FETÖ´den ihraç edilmiş kişiler, whatsapp durumlarında zafer naraları atmakta, bildik “devran döndüğünde” temalı intikam mesajlarını yayınlamakta ve elden ele haberinizi yaymaktadır. Belki bu süreçte en incitici olan, onların bir süreliğine de olsa sevinmelerine vesile olmanızdır. Bu aşamaya nasıl gelindi ve olayların asıl müsebbibi kim sorusunun cevabı “Artık çok kolay yalan söyleyen” biridir. Tırnak içindeki ifadeyi 25.05.2017 tarihinde yüzüne de söylediğim için rahatım.

Saygılarımla

16.11.2020

Sedat AKTAN